Kurban Bayramı da bitti; zaman çok hızlı geçiyor diyorum bazen ama bu bazıları için böyle olmayabilir. Hiç zaman geçmiyormuş gibi hissederken zamanın hızlı geçmesi de ayrı bir düşünme konusu ama mevzu bahis şimdilik bu değil. Kim bilir kaç tane şeyi bayramdan sonra hallederiz - yaparız diye erteledik. Ben onlara sesleneceğim bayramdan sonra yapacağınız şeyleri yapım ha; maazallah unutmayın. Bu arada Sevgili Okuyucular bana kimse herhangi bir konuda bayram sonrası için bir şey demedi; yanlış anlaşılmalara fırsat vermeyelim. Bazı zamanlar birilerinin pusuda yanlış anlaşılmalarımı bekliyormuş paranoyasına düşsem de ne bileyim kimsenin herhangi bir şeyinde gözü olmayan biri olarak kim niye bana pusu yapsın diyorum. Ben kimim ki pusu değeri taşıyayım. Onuruyla gururuyla yaşamaya çalışan memleket sevgisiyle taşmış toplumsal yanlışlara karşı sessiz kalamayan edebiyat manyağı biriyim. Saygıya, vicdan rahatlığına ve vefalı olmaya aşırı takıntılı; yalakalığa, çıkar ilişkilerine, tutulmayan sözlere, yalandan samimiyetlere de aşırı gıcık olan biriyim. Basit – sıradan alt tabakadan biriyim; çoğu zaman görmezden gelinen biri hatta.

Kim ne yapsın beni değil mi Sevgili Okuyucular; milletin işi yok da bana pusu yapacak. Benim uzun zaman önce dost sohbetlerinin birinde söylediğim bir sözüm vardı “ Her yazar birer şizofren aday adayıdır “ Her ne kadar bir yazar olmasak da malum bir kitap çıkarmayla yazar olunmaz; olsak olsak en fazla yazar adayı oluruz biz. Gerçi şu devirde iki kıta şiir yazan kendini şair yazar ilan ediyor olsa da ben üstatlara saygısızlık edecek biri değilim. Dediğim gibi en fazla olsak olsak yazar adayı oluruz. Ufak tefek şizofrenik sancılarım ya da paranoyalarım olursa da sizler kusuruma bakmayın. Bak duyuyorum abicim “ Zaten garip garip konular yazmandan ben tahmin etmiştim” diyorsun duymadım değil ama haklı da olabilirsin. HA HA HA.

Kafa gitti bende kusura bakmayın değişik değişik mevzulara girdim; umarım sıkmamışımdır sizleri de. Bir de geçmiş bayramın kutlu olsun diyenler var değil mi? Bana komik geliyor; her ne kadar gelecek bayramınızı kutlamış olsam da son köşemde ben de âdete uyayım da Geçmiş Bayramınızı kutlayayım. Bayramınız nasıl geçti neler yaptınız diye sormak isterdim ama sizleri ilkokul yıllarınıza doğru yolculuk yaptırmayayım. Maazallah ilkokul aşkınız gelir aklınıza ya da ilk yediğiniz dayak. Durup dururken sizleri efkâra ya da küfüre sokmayayım. Ne kadar özlemişim yazı yazmayı ya ne kadar zevk alıyorum şu an yazarken sizlere anlatamam diye dip not vererek bayram mevzularına geri döneyim. Benim şöyle bir izlenimim oldu. Bayramın birinci gününü bilemiyorum ama bayramın diğer günlerinde sanırım Kapuz’da, Göbü’de ve Filyos’ta plajlarda bayram vardı.

Bayramların fazileti, anlamı, mesajları esasında derindir. Kabir ziyaretleri, hasta ziyaretleri, eş-dost-akraba ziyaretleri önemlidir. Dargınların barıştığı, küskünlüklerin bittiği günler olarak bizlere anlatılırdı çocukluğumuzda. Ne yazık ki bayramlar gün geçtikçe sadece tatil olma yolunda ilerlemektedir. Bugün herhangi bir yerde mülki amir olsam geleneklerimizi tekrar canlandırmak için çalışmalar yapardım. Çünkü eskiden daha temizdi, daha çok yakındı insanlar; çıkar ilişkileri, bencillik gibi kavramlar zehirlerini topluma salmamıştı. Dedim ya ben olsam; bayramlar, komşuluklar, mahalle birliktelikleri, düğünlere kadar eski tip daha samimi daha temiz hale getirmek için çalışmalar yapardım. Mesela eski sinemalar; ben çok ama çok isterdim şu an yaşadığım yerde olmasını. Düşünsenize açık hava sineması var yaşadığınız yerde ve akşam saat 8’de 1973 yapımı Ertem Eğilmez’in yönetmenliğini yaptığı ve Tarık Akan ve Halit Akçatepe’nin başrollerini yaptığı “ Canım Kardeşim” filmi var. Hep beraber ağlardık; bir sonraki gün de “ Korkusuz Korkak “ filminde Bombacı Mülayim karakterini oynayan Kemal Sunal’la gülerdik. Bakarsınız; mahalle birlikteliği, komşuculuk ilişkileri gelişir de daha temiz bir toplumumuz olurdu. Neyse ben çok konuştum; görüşmek üzere.