Pazartesi günkü “ ÇIKIŞ” başlıklı yazımda ülkedeki yaşanan krizin nedenlerinden en önemli olanlarını anlatmaya çalışmıştım. Sorunu kabul edip doğru analiz yaparsanız mutlaka ÇIKIŞ YOLUNU da bulabilirsiniz.

   İlk önce; sizin değil piyasaların güveneceği “ ekonomi kadroları “ gerekiyor. Popülist politikalar bu dönemler için intihar demektir. Yaşanan krizin yalnızca ekonomi eksenli olmadığını, sorunun çokça da “yapısal kriz” görüntüsü taşıdığını düşünürseniz işin içine “ iç siyaseti” sokmayacaksınız. 

  Türkiye gerçekten büyük ve güçlü bir ülkedir. Bunu hamaset olsun diye yazmıyorum. Son 16 yılda hiç birini bu son dönem iktidarların yapmadığı bir çok KAMU YATIRIMIN satılıp hazineye 60 milyar dolar aktarıldığını düşünürseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Hangi güçsüz ülkede yalnızca fabrika, liman, Rafineri gibi kamu yatırımı satıp 60 milyar dolardan fazla bir parayı gelir hanesine yazabilirsiniz? Sürekli eski dönemlere atfen “ eski ve güçsüz Türkiye” saçmalığını da artık bırakalım. Son 16 yılda, satamayacağınız bir çok stada, mevcut yolları duble yol yapacağım diye harap etmeye ve istimlak edileceğini önceden öğrenenlerin yalnızca para kazanma imkanı olan köprü, havaalanı ve şehir hastaneleri gibi elde patlamaya hazır bomba gibi yatırımlarımızdan başka somut ne var? 

  YAP-İŞLET-DEVRET sistemine İNANILMAZ çığır açan ve yatırımcıya "GARANTİ" veren bir uygulamanın Dünyada tek bir örneği yok. Yatırım bildiğin risktir. Sen arsayı gösterirsin kendine güvenen firmalar işlerine gelirse o yatırımı yapar ve belirli süre geliri onlara kalır. Normal sistem buydu. Yaşanan krizin ekonomik ayaklarından biri de bu nedensiz !!! verilen garantilerdir. Ancak tüm yükü bu işlere atmak en azından ekonomi ilmine saygısızlık olur. 

 Sayıları konusunda hala net rakamlara ulaşmakta zorlandığımız mülteciler konusu var. Son 5 yılın bilançosu yaklaşık 40 milyar dolar civarında. Ve bu bilanço bu yıl ve sonraki yıllar için ciddi oranda yük anlamı taşıyor. Yanlış bir hamle olduğunu kabul edip hatadan dönülmesi durumunda en azından 2019 dan sonra yıllık 8 milyar/ belki 10 milyar dolar bir riskten kurtulmuş olacağız. Çin’den 3 küsur milyar dolar kredi almak için heyet yollayan bir ülke için az bir yük mü bu rakamlar? 

   Orta ve uzun vadede bile getirisi tartışılacak büyük ( mega deyip duruluyor) projeleri askıya alıp o formatta yapılan tüm anlaşmaların yeniden yüklenici firmalarla gözden geçirilmesi her yıl ve sık sık önümüze gelebilecek sıkıntıların bugünden önlenmesi anlamını taşır. Bahsi geçen projelerin yapılacağı yerlerde büyük önsezi ile arazi kapatanların !!!! sızlanmaları dışında pek kimsenin itiraz edeceğini zannetmiyorum.

  En kolay ekonomik çareyi en sona saklıyorum. Kamuda tasarruf tedbirleri. Öyle böyle değil. Savrukluk bütçelere bile yansımış. Sağlık Bakanlığı bütçesinin 2 milyar 700 milyon lira olduğu ülkede Diyanet Başkanlığının bütçesi 5 milyar 700 milyon lira olur mu? Ne yapıyor bu başkanlık ? Kansere çare mi arıyorlar? Bilimsel çalışmalar için dev laboratuarlar mı inşa ediyorlar? İçinde “ Diyanet “ olduğu için böyle yazıyorum ALLAH aşkına biraz mantıkla hareket edelim. 

  Bir çok bakanlığın ek binaları için özel şirketlerden ciddi paralar karşılığı yapılar kiralanıyor. Adamlara ödenen kiralarla o binalardan en az 3 katı yapılabileceği emlak Dünyasında tartışılmış ve medyaya yansımıştı. Ne oldu? Bu uygulamadan vazgeçildi mi? Hayır. Tıpkı bakanlıklara, müdürlüklere araç kiralama konularında olduğu gibi tartışmaya çok açık işlere son verilmeli. Bazı müdürlerimiz de toplu taşımayı yada kendi özel araçlarını  kullansalar ne olur? 

   Tarımsal, hayvansal ve sanayi üretimi konusunda, yerli üretimden niye vazgeçtiğimizi bir sonraki yazımda anlatmaya çalışacağım. Son Dünya savaşının sanıldığının aksine “enerji” kaynaklı değil, su ve gıda yüzünden olacağını söyleyenlere lütfen kulak verin. 

  Ülkemiz bu krizi atlatır. O güç bu ülkede var. Ama hala ve inatla hamaset yaparak işin içinden çıkılamayacağını net bir şekilde görmeliyiz.