Basında çıkan Memur-Sen ile ilgili haberlere açıklamada bulunan Aşkar, “Memur-Sen içersinde ki her üyeden, her başkanına ve her arkadaşımıza kadar hepsi haddini de hukukunu da yerini de  bilir. Memur-Sen’de ki her arkadaş önce memur, sonra sendikalıdır. Önce ülkesi sonra kendi çıkarları gelir. Memur-Sen atama yapıyor, istediğini getirip, götürüyor gibi Memur-Sen’e dönük eleştiriler asılsızdır. Memur-Sen nerede durması gerektiğini bilir” dedi.  “İnsanları farklılaştırmadan saygı duymalıyız” Memur-Sen olarak terörün her türlüsüne karşı olduklarını ifade eden Aşkar, “Çözüm noktası demokrasi, insan haklarıdır, terörle çözülen hiçbir sorun olmamıştır. Teröre, bizim ülkemiz açısından baktığımızda PKK bir çok can almıştır. PKK, Türkiye’nin kalkınmasının ve büyümesinin önündeki en büyük engel olarak duruyor. PKK terörünü sadece orada ki Kürtlerin haklarını elde etmeye yönelik olarak olduğunu düşünmüyorum. Çözüm süreci noktasında, orada yaşayan halkların hepsini kardeşlerimiz olarak görürüz. Evrensel açıdan baktığımızda dünyada yaşayan bütün insanların inancına, fikir özgürlüklerine saygı duymak gerekir. İnsan olmanın gereğinde, insanları farklılaştırarak değil de, oldukları gibi benimsediğimizde bu sorunların yaşanmayacağını düşünüyoruz” şeklinde konuştu. “PKK’nın Ermeni kökenli oldukları bilinmektedir” PKK sorununun oradaki insanların hak alma sorunlarından ortaya çıktığını belirten Aşkar, PKK’nın arkasında yer alan güçleri şu şekilde tanımladı: “PKK’nın arkasında vahşi kapitalizm vardır, Ortadoğu’nun petrollerini parsellemek isteyen Avrupa’nın, Amerika’nın zengin petrol şirketleri vardır. Ortadoğu projesi adı altında isteklerini gerçekleştirmek isteyen büyük İsrail projesinin hayallerini kuran ve terörden beslenen İsrail devleti vardır. Ermenistan hayaliyle yaşayan, sözde Ermeni Soykırımıyla Türkiye üzerinde çıkarları olan Ermeniler vardır. Güvenlik güçlerimizin mücadele ettiği PKK örgüt üyelerinden bir tanesinin Sırplı olduğu geçtiğimiz günlerde ortaya çıktı. Pek çoğunun İslami manada Müslüman olmadığı ve Ermeni olduğu artık bilinen gerçekler arasında” dedi. “Amerika  her türlü yardım ediyor” Türkiye’nin her şeye ve herkese karşı bir mücadele içersinde olduğunu ifade eden Aşkar,  “Bugün bizi bize bıraksalar, Kürt, Türk etnik kimliği ne olursa olsun bütün kardeşlerimizle bin yıldır birada yaşama geleneğimizi sürdürdüğümüz gibi devam edebiliriz. Bizi bize bıraksalar terör diye bir sorunumuz olacağını düşünmüyorum. Bu küresel emperyalizmin Türk güçleri üzerinde oynadıkları bir oyundur. Amerikanın bunlara silah ve benzeri yardımlarda bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Doğudaki terörü değerlendirirken bir parti üzerinden yada bir kısmi ırkı değerlendirirsek en büyük hatayı yapmış oluruz. Doğuda teröre bulaşmamış ne kadar insanımız varsa onlar bizim kardeşlerimizdir.”  “Bu büyük Türkiye’yi yaşatmak zorundayız” Türklerin gidecek başka ülkeleri olmadığını, bir çok mülteciye kucak açtığını söyleyen Aşkar, “Irak’ta ki mülteci kardeşlerimize kucak açan bütün bir İslam hukuku, İslam kardeşliği, büyük bir Türkiye var. Bu büyük Türkiye’yi el birliği ile yaşatmak zorundayız, eğer yaşatamazsak bizim gidebileceğimiz başka bir ülke olmaz. Bugün dünya üzerinde ki mazlumların sığınabileceği başka bir ülke yok. Avrupa’nın Amerika’nın sömürge ile insanların haklarını sömürerek bu hale geldiklerini biliyoruz. Irak’ı üçe böldüklerini, milyonlarca insanın yersiz yurtsuz olduklarını görüyoruz. Rusya’nın Suriye’de ne işi var? Biz Türkmenlere yardım etmek için TIRlarımızı gönderdiğimiz zaman, Türkiye’nin orada ne işi var şeklinde söylemler oluştu. Bu söylemleri oluşturanların Amerika’nın Irak’ta ne işi olduğunun, Rusya’nın Suriye’de ne işi olduğunun cevabını vermesi gerekiyor” şeklinde konuştu. “Türkiye, son kaledir” Türkiye’nin tarihiyle büyük bir ülke olduğunu, şuanda mücadele altında olan toprakların zamanında Osmanlı topraklarına ait olduklarından bahseden Aşkar, “Osmanlı gözü ile baktığımızda bugün Ortadoğu’da ki halklar veyahut Kırımda ki halklar zamanında Osmanlı’ya yeterince sahip çıkmamanın cezasını çekti. Bu ülkede yaşayan insanların son kale olarak nitelendirilen Türkiye’ye sonuna kadar sahip çıkmamız, korumamız lazım. Bunu sadece burada ki vatandaşlarımız için değil, sınırlarımız dışındaki dünya mazlumları için gerçekleştirmemiz lazım” dedi. Türkiye, mazlumların kurtuluş yolları olduğunu ifade eden Aşkar,  “Mazlumların ve mağdurların, zalimlere karşı güç göstermesi veya varlıklarını devam ettirebilmeleri adına Türkiye model ülkedir. Dünya üzerinde  zülme dur diyecek birileri varsa onlarda Osmanlı torunları olarak bizlerizdir. Avrupa’nın korkusu Türkiye’nin tekrar bir Osmanlı gücünde olabilecek olmasındandır. Türkiye’nin böyle tarihi bir sorumluluğu, misyonu varken bizim Irak’ta ki Suriye’de ki mültecileri görmeme lüksümüz yoktur” dedi. “Türkiye, dünya üzerinde yeniden lider ülke konumuna ulaşacaktır” Türkiye’nin 2023 hedeflerine bu kadar kilitlenmiş olmasının nedeninin, Türkiye’nin yüzüncü yılını dolduracak olmasından kaynaklandığını belirten Aşkar, “Türk tarihine baktığımızda kuruluşundan itibaren yüz yıl yaşayan devletler dünyayı yöneten olmuştur. Osmanlı devleti örneğin 600 yıl yaşamıştır. Bir haneden tarafından yönetilerek bu kadar uzun yaşamış bir devlettir Osmanlı. Türkiye, 2023’ü devirdiği takdirde önü daha açılacaktır. Kendi misyonunun farkına iyice varacaktır. Dünya üzerinde yeniden lider ülke konumuna ulaşacaktır. Dünyanın, mazlumların sesi olabilecek bir devlete ihtiyacı ve bu misyon bizim misyonumuzdur. Osmanlı zamanında biz bunu yaptık. Biz, Viyana kapılarına gittik ama Avrupa’nın zenginliklerini sömürmedik. Avrupa’ya aldıklarımızdan çok daha fazlasını verdik. Osmanlı, gittiği yere adalet, kültürünü götürmüştür, insanlara zulüm etmemiştir. Bizler, böyle mirasların torunlarız. Bize yakışanda dünya üzerinde yeniden adaleti sağlamaktır” dedi. “Memur-Sen, ülkenin her sorununa çözüm üretmeyi amaçlamıştır” Sendikanın amaçları ve hedefleri konusunda açıklamalara yer veren Aşkar, “Memur-Sen 900 bine yaklaşan okumuş, bilinçli üyesiyle oluşmuş bir sendikadır. Memur sendikaları iki yılda bir toplu sözleşmeleri öncesinde, zam pazarlığının yapıldığı kurumlar değildir. Memur sen misyonsal anlamda da ülkenin her sorununa karşı çözüm üretmeyi amaçlayan bir sendikadır. Sendikanın kurucusu şair Akif İnan’ın Memur-Sen ile ilgili bir sözü var. Benimde bu sendikada olmamı sağlayan bir sözdür bu. Sözü şu şekilde; ‘Biz Memur-Sen’i zam pazarlığı yapsın diye kurmadık. Biz Memur-Sen’i dünyanın neresinde bir mazlum zulme uğrayan varsa, onları dillendirsin onların gür sesi olsun diye kurduk’ Böylesine ulvi bir amaçla kurulan bir sendikanın, dünyanın ve Türkiye’nin sorunlarında çözüm üretmesi gerekir. Memur-Sen’in terör, çözüm süreci ile ilgili pek çok açıklaması, desteği olmuştur” şeklinde tanımladı. “Türkiye, anayasa konusunda şanssız bir ülke olmuştur” Aşkar, gündemde yerini alan yeni anayasa tartışmaları ile ilgili, “Memur-Sen’in yeni bir anayasa, sivil bir anayasa noktasında da pek çok çalışması olmuştur. Geçtiğimiz günlerde yaklaşık 200’ün üzerinde STK’nın katılımıyla beraber bir anayasa platformu kuruldu. Bunun sözcülüğü Memur-Sen Genel Başkanımız yaptı. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız zaman dört tane anayasa yapmışız. Bu dört anayasa da olağan üstü durumlarda yapmışız. Normal şartlarda hiç anayasa yapmamışız” dedi. Türkiye’nin anayasa konusunda şanssız bir ülke olduğunu ifade eden Aşkar, “Toplumda yaşayan bütün vatandaşları kapsayan bir anasaya yapmak Türkiye için zorunludur. Daha sivil, daha demokratik, daha özgürlükçü bir anayasa gerekmektedir. 78 milyon insanın her kesimini kapsayacak bir anayasa yapmak zorunludur. Özgürlükçü bir anayasa yapmak zorundayız, eğer büyük bir devlet olmaktan bahsediyorsak, referansımız olan bir anayasamız olması gerekmektedir. Türkiye’ye baktığımızda yakın zamanda insanların yaşam alanlarını sınırladığımız ve bunları da anayasa ile sınırladığımız dönemlerden geliyor” şeklinde konuştu. “Davul kimde ise, tokmak onda olsun” Başbakanlık sistemi tartışmalarını değerlendiren Aşkar, “Bu ülkede Cumhurbaşkanı seçimini millete bırakıyorsanız, Cumhurbaşkanının sadece son onay olmasını beklemek zordur. Eğer yüzde 52’lik bir kesim geçerli oy vermişse, bu milletin Cumhurbaşkanı olmuşsa, halk adına insiyatif alabilmek, çözüm üretebilmek zorundadır. Yapılacak olan yeni anayasa ilgili de Türk tipi yeni anayasa diyor, Cumhurbaşkanımız bundan da çok korkmamak lazım diyor. Amerikan tipi oluyor da, Türk tipi neden olmasın” dedi. Başkanlık sisteminde, halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan olduğunu belirten Aşkar, “Mevcut Cumhurbaşkanı ile başka bir partiden Başbakan birlikte olmuş olsalardı, geçmişte gördüğümüz gibi doların bir gecede yüzde 20 fırladığı bir Türkiye olurdu. Davul kimde ise, tokmak ondan olsun. Amerika’da ki Başkanlık sisteminde ki gibi son sözü söyleme yetkisi Cumhurbaşkanında olsun. Mevcut Cumhurbaşkanımız, ben sıradan Cumhurbaşkanı olmayacağım demişti, baktığımızda da sıradan olmadığını görüyoruz. Halk Cumhurbaşkanını kendi seçtiyse, halk Başbakanlık sistemini onaylıyorsa buna direnmenin bir manası yok” dedi “Memnun değilseniz, değiştirirsiniz” Cumhurbaşkanı ve Başbakanın aynı partiden olmalarının Türkiye’de kaos ortamının oluşmamasında etkili olduğunu ifade eden Aşkar, “Şimdi hesabı kime soracaksınız icranın başı Başbakan, halkın seçtiği de Cumhurbaşkanı. Türkiye’de iki başlı görüntünün olmamasının sebebi, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın aynı siyasi kulvardan geliyor olmalarındandır. Türkiye biliyor ki eğer farklı kulvarlarda olsalardı, bugün Türkiye siyasi çalkantıların çok fazla olduğu bir ülke konumunda olurduk. Çözüm belli, davulu kime verdiyseniz, tokmağı da ona verirsiniz, süresi dolduğunda memnun değilseniz değiştirirsiniz” dedi.  “Kürsüde şahsi kimlik değil, kurumsal kimlik vardır” AK Parti yönetiminin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakaret içerikleri söylemlerinden dolayı hakkında suç duyurusunda bulunmalarını değerlendiren Aşkar, muhalefet parti genel başkanının konuşmalarına dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Aşkar, “Devlet kurumları ile vardır. Bu devletin başı Cumhurbaşkanıysa, çoğunluk bundan yana olmuşsa. Ana muhalefet parti başkanı olan biri yada Türkiye’nin iktidarına talip olan bir siyasi partinin Genel Başkanının, Cumhurbaşkanına bu şekilde bu şekilde bir ifade kullanması adeta ona oy veren milletin iradesine yapılmış bir saygısızlıktır. Şunu söylebilirim ki, özellikle siyasetin tepe noktasında olanların millete örnek olma adına, milletin huzur içersinde yaşaması adına kullanacağı ifadelerde seçici olması gerekir. Siz orada şahsi olarak değil, kurumsal kimliğinizle bulunuyorsunuz. Kurumsal manada misyonu olan kişilerin, sorumlulukları vardır. Özellikle HDP’nin söylemlerinden de çok daha uzlaşmacı olmaları gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu. “Memur-Sen hiçbir ihanetin yanında olmamıştır” HDP’nin mecliste olmasının önemli olduğunu belirten Aşkar, “Siyasi manada her kesimin temsil edilmesini önemsiyorum. Mutlaka HDP mecliste olmalı. Türkiye Cumhuriyetinde bir siyasi parti olacaklarsa, Türkiye birliği ve bütünlüğünün karşısında olmaları gerektiğini düşünüyorum. 78 milyonu kucaklamaları adına söylemlerine ve eylemlerine mutlaka dikkat etmeleri gerekiyor. Bizim, birlik ve bütünlüğümüz her şeyden önce gelmektedir. Meclis kürsüsünde, demokratik ortamda olmalarını birlik ve bütünlüğümüze zarar vermemek şartıyla sonuna kadar düşüncelerine saygı duyuyorum” dedi. Aşkar, Gündemde yerini bir süre meşgül eden akademisyenlerin imzaladıkları bildiride Memur-Sen’li hiçbir akademisyenin olmadığını söyledi. Aşkar, “Memur-Sen’in birinci önceliği bu ülkenin sivilleşmesi, demokratikleşmesidir. Memur-Sen bu ülkeye ihanet edecek bir şeyin içersinde asla olamaz. Bildiriyi imzalayanlar arasında Memur-Sen’li hiçbir akademisyende yoktur” şeklinde konuştu. “Akademisyenlerin çoğu, bildiriyi bilmeden imzalamıştır” Üniversitelerin ülkenin kalkınma tabanları olduğunu ve bir ülkede üniversite olmazsa, akademisyenlerin akademik kimliklerini gösterebilecekleri bir yer kalmayacağını ifade eden Aşkar,  “Sendikaların, üniversitelerin, rektörlerin tek öncelikleri ülkenin birliği ve kalkınmasıdır. Bildiriyi imzalayan akademisyenlerin bir çoğu neyi imzaladığını bilmeden imzalamıştır. Bu ülkede milletten maaş alıp, millete zarar veren pek çok insan görüldü. Bunları ayıklamak, toplumun dışına itmek adına hepimize birçok iş düşüyor. Bunları artık milletin sırtından atmamız lazım. Bu ülkede yaşayan herkesin birinci önceliği, bu ülkenin büyümesi ve güçlenmesi olmak zorundadır” dedi. Millete ihanet eden oluşumların adının ne olduğunun Memur-Sen için bir önemi olmadığını belirten Aşkar, “Pek çok insanın aldığı maaş yeterli olmayabilir ama herkes bu millete karşı borçludur. Bu millet o kısıtlı imkanlarıyla sizi okutmuşsa, size bir görev vermişse bu milletin çocuklarına karşı en iyisini yerine getirmek zorundasın. Bu ülkede yaşıyorsak, emekliyi, işsizi düşünmek zorundayız ve bu millete hizmet etmek hepimizin boynunun borcudur. Hiçbirimizin şikayet etme lüksü yoktur. Hırsızlık ve arsızlıkla karşımıza gelen kim olursa olsun, asla yanında olmayız” şeklinde konuştu. “Kamuda yükselmenin mesafesi bellidir” Sendikal ilişkileri değerlendiren Aşkar, siyasetçinin siyasetiyle, sendikacının sendikasıyla ilgilenmesi gerektiğini kimsenin alakası olmayan işlere karışmaması gerektiğini ifade etti. Aşkar, “Belki de bütün mesele birilerinin kendi işini yapmayıp, başkalarına yıkmalarından kaynaklanıyor. Memur-Sen bütün siyasi partilere eşit mesafededir. Kamuda yükselmenin mesafesi bellidir. Biz atama yada görevden alma makamı değiliz. Özellikle rakip sendikalar ve Türkiye’de Memur-Sen’in büyümesini hazmedemeyenler, niyet okuyuculuğu yaparak kendi yaptıklarını Memur-Sen yapıyormuş gibi düşünerek Memur-Sen’e karşı karalama kampanyası yürütüyorlar. Ben hiçbir zaman siyasi bir partinin istişare toplantısında bulunmadım. Memur-Sen’in olmazsa olmazlarından bir tanesi de siyaset yasağının olmamasıdır. Memur sendikaları işçi sendikalarıyla kıyaslandığında çok daha ideolojik sendikalardır” dedi. “Önceliğimiz, milletimiz ve ülkemizdir” Zonguldak’ta ve Türkiye’de  insanların, hangi sendikanın ne eğilimli olduklarını bildiklerini belirten Aşkar, “Bilineni gizlemeye uğraşmanın çok anlamı yok. Sendikacılığı belden aşağı yapmanın bir mantığı yok. Memur-Sen iddia edildiği gibi çok kadrolaşmış olsaydı, 14 yılda Zonguldak’ta ve Türkiye’de Memur-Sen dışında başka memur kalmaması gerekirdi. Zonguldak’ta ki bürokratlara baktığımızda yarısından fazlası Memur-Sen zihniyetinde değildir. Memur-Sen’in içersine giren kim olursa olsun, millete değerler noktasında ters düşüyorsa o arkadaşımızın yanında olmayız” dedi. Memur-Sen’in önceliklerinden bahseden Aşkar, “Birinci önceliğimiz; milletimiz, ülkemizdir.Örneğin hastaneye bir baş hekim atadınız. Vatandaş, hastanede işleri ne kadar çabuk yapılır ne kadar güler yüz görürse o oranda iktidara sempati duyar. Sizin atadığınız hekim, vatandaşın işini zorlaştırıyor ise bunun hesabını dört sene sandıkta sorar” şeklinde konuştu.  “Asıl görev, uygulayıcılarındır” Uzun süre Eğitim Bir-Sen’de görev yapan, aynı zaman bir öğretmen olan Aşkar, Zonguldak ve Türkiye’de ki eğitim durumunu değerlendirdi. Aşkar, Zonguldak’ın sadece eğitimde değil, bir çok konuda sıkıntılı olduğunu belirtti. Aşkar, “Zonguldak, 1970’lerde Türkiye’nin Almanya’sı olmuş, madenlerde ölçüsüz işçi alımlarıyla bir anda büyümüş bir şehirdir. Madende işçi çıkarmalarından sonra artık Türkiye’nin en yaşanamayacak şehirleri arasında girmiştir. Fiziki, hava kirliliği, alt yapı olarak bir çok yönden etkilemiştir. Böyle bir şehirde eğitim sıkıntıların olması da muhtemeldir. Türkiye, 14 yıllık iktidarlık döneminde belki de en başarısız olunan konulardan biri eğitim. Sürekli yönetmelik değiştiren bir sistem var. Mevcut iktidarın öncelikle buna bir çözüm bulması gerekiyor. Dünyanın en modern kanunlarını da yapsanız asıl icraat uygulayıcılardadır. Sizin uygulayıcılarınız, asil adaletli değilse yaptığınız kanunlarında çok hükmü olmaz. Eğitimde asil olan uygulayıcılardır. Uygulayıcılarımızı memnun edemezseniz, istediğiniz sonuçları alamazsınız. Genel açıdan bakıldığında eğitimde ciddi sıkıntılar var” şeklinde konuştu. “Zonguldak insanı, okumanın önemini yeni keşfediyor” Zonguldak’ta eğitim konusunda norm kadro eksiklerinin olduğunu ve bunun ücretli öğretmenlerle giderilmeye çalışıldığını ifade eden Aşkar, “Zonguldak’ta norm kadro yönetmeliğine göre 1 bin 500 öğretmen açığı olduğunu daha öncede söylemiştik. Ücretli arkadaşlarla bu açıkların giderilmesi sağlanıyor. Ücretli öğretmenle, normalin verdiği verimi alamazsınız. Zonguldak insanı, okumanın önemini yeni keşfediyor. TTK sayesinde temelleşmeye başladı. TTK’ya giren insanın her türlü ihtiyacını giderebileceği algısı yaratılmıştı. 90’lı yıllardan sonra özelleştirme furyasının gelmesiyle TTK’nın önemi olmadığını anladık. Zonguldak, sermayede üretememiştir. Bu Zonguldak için kayıp ve üzüntü verici bir durumdur” dedi. “Okuyan insanımız, Zonguldak’tan kaçıyor” Zonguldaklıların okumanın önemini yeni yeni anlamaya başladıklarını ifade ederek, “En iyi yatırım insana, eğitime yapılan yatırımdır. Eğitimde sıçrama yapan illere bakıldığında, ailenin eğitime verdiği önemden kaynaklandığını görüyoruz. Zonguldak, eğitime yöneldi fakat bu yeterli değil. TEOG sınavında 16 tane öğrencimiz derece yapmıştır, bu da bir başarıdır. Bunların sayılarının artmasını temenni ediyoruz” şeklinde konuştu. Eğitimin gelişmesinde üç önemli faktör olduğunu belirten Aşkar, “Eğitimde çevre, aile, okul bu üç etmen bir araya gelirse, başarı oluyor. İler ki günlerde Zonguldak insanın çıkış noktasının eğitim olacağına inanıyorum. Zonguldak insanı okuyor ama okuyan insanımız, Zonguldak’a geri dönmüyor. Yetişen değerlerimize sahip çıkamıyoruz. Zonguldak insanı TTK’ya bağımlı olmamayı ve üretmeyi öğrenmeli. Zonguldak’ta ki göçü durdurmanın tek yolu da TTK’ya bağımlılıktan kurtulmaktan geçtiğini düşünüyorum” dedi.
Editör: Haber Merkezi