Kilimli Müftüsü Nedim Özkal, ülkemizde son günlerde artan kadına şiddet konusunu değerlendirerek, “Kadına şiddetin en önemli kaynağı cahilliktir. Kadına şiddet, en büyük nankörlük ve zulümdür” dedi. Ayrıca artan terör olayları içinde önemli değerlendirmelerde bulunan Müftü Nedim Özkal, “Memleketimizin olduğu gibi, birçok ülkenin de terör belasıyla uğraştığını görüyoruz,  İslam, hayatın her kesitine vicdan ve merhameti bir ilke, bir prensip olarak yerleştirdi. En zor zamanlarda dahi zulme, şiddete ve haksızlığa asla müsaade etmedi. Terörün ve teröristin dini olmaz, ya da bu caniliği dine yüklemek son derece yanlıştır. 'Ankara'da, Paris'te, Beyrut'ta, Bağdat'ta, Nijerya'da, Filistin’de,  güneydoğuda yapılan terör hareketlerinin hepsi aynıdır, terörün ve teröristin iyisi yoktur. Bazı cahil ve kendisini Müslüman zanneden cahiller, dinin özünden ve hayat veren değerlerinden uzaklaştı veya türlü vaatler ve hilelerle uzaklaştırılarak, yüce dinimiz, nice aşağı ve süfli emellere alet edildi.” şeklinde konuştu. Müftü Nedim Özkal Ercan Demir’in kadına şiddet, terör ve dini eğitim gibi bir çok konudaki sorularını şu şekilde cevapladı: SORU: Ülkemizde yaşanan ve son günlerde artan kadına Şiddet konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? CEVAP: Kadına şiddetin en önemli kaynağı cahilliktir. Zaten cahiliye devrinde kadın bir meta’ gibi algılanıyor, kız çocuğu bir zül telakki ediliyordu. Ayette de ifade edildiği gibi onların kız çocukları dünyaya gelince yüzleri simsiyah oluyordu. Adeta topluma çıkmaktan utanacak kadar aşağılık kompleksine düşüyorlardı. Bu durum sadece Arabistan’a mahsus da değildi, dünyanın bir çok yerinde buna benzer uygulamalar ve aşağılayıcı tutumlar vardı.  Bir zaman firavunlar erkek çocukları da katlediyorlardı ki,  yaşarda koltuğumu elimden alır endişesiyle daha çocukken öldürüyorlardı. Mesela: Musa (as.) firavunun zulmünden annesinin onu bir sandık içerisinde Nil nehrine atmasıyla kurtarabilmişti. Yüce Allah,  nehirden firavunun eşi tarafından alıkoyduğu sandıktan çıkan çocuğa karşı firavunun eşine verdiği merhametle sarayda büyütmüş ve peygamber Musa (as.) mı firavun tarafından büyütmüştü. Eğer cehalet, iman yoksulluğu varsa bu ve benzeri zulümler her devirde yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Hz. Peygamber efendimizin gelişiyle, diri diri kendi babası veya yakınları tarafından toprağa gömülen kız çocukları kimliklerine kavuşmuştur. Kur’an ifadesiyle öldürülen kız çocuklarına “ hangi günahından dolayı öldürüldüğü” sorulacak,  bu sorunun muhataplarının vay haline. Bu gün de kadına şiddet bir cehalet ürünüdür,  erkek veya kadın herhangi bir suç işlediği vakit onların cezasını verecek olan hukuktur, bu dinimizde de böyledir,  devlet hukukunda da böyledir. İslam dini nasihatın dışında fertleri karşı karşıya getirmez,  hiçbir kimse kimseye şiddet uygulayamaz. Yüce Allah, “Ey îman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız ve onların-kendilerine verdiğiniz (mehir) den birazını gider (ip elinize geçire) bilmeniz için- tazyik etmeniz size halâl olmaz. Meğer ki arayı açacak bir fuhuş irtikâb etmiş olsunlar. Onlarla (kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.”  (Nisa,19) buyuruyor. Peygamberimiz de; “Sizin en hayırlınız hanımlarına iyi davrananlarınızdır” buyuruyor. Bu ayet ve hadis-i şerif’in mefhum-u muhalifini -tersini- düşündüğümüzde hanımlarına iyi davranmayan ve şiddet kullanan kişiler en şerli kişiler olmaktadırlar. Kadın; evin bekçisi, çocukların anası, evin aşçısı, bulaşıkçısı, eşini haramlardan koruyan kalkan, çocuklarına ve eşine en çok hizmet eden ve en çok emeği geçen kişidir, böyle fedakar kadına şiddet,  en büyük nankörlük ve zulümdür. Bir insanın dünyada en fazla değer vermesi gereken kişi anne- babası ve ailesidir. Eşine değer verilen aile ocağından değerli insanlar yetişir. Şiddet olan ailede de dengesiz ve tehlikeli insanlar yetişir. Bu durum genellikle böyledir, sevginin bulunduğu evde, sevgi büyür ve bu sayede insanları seven, yaratanı yaratandan ötürü seven insanlar yetişir. Böylece toplum sevgi toplumu olur, birbirini seven toplumlardan oluşan devletler de sağlam ve güçlü olur. Aksi taktirde sevgi ve saygıdan mahrum toplumlarda terör ve kargaşa olur. Toplumda hukuken suç sayılan fiilleri işleyenler,  genellikle huzursuz ve şiddet bulunan ailelerde yetişen çocuklar olduğu müşahede edilmektedir. Bu açıdan ana ve babalar çocuklarının geleceği için hele hele onların yanında birbirlerine öf bile dememelidirler. Bilakis muhabbet dolu ifadeler kullanarak hem kendilerini ve hemde çocuklarını maneviyatı yüksek ve efendi fertler olarak yetiştirmiş olurlar. SORU: Ülkemizde yaşanan PKK terörü ile ilgili görüşleriniz nelerdir. Bunlara Kur’an-ı kerim’den örnek verecek olursak hangi sure ve ayeti örnek verebiliriz? CEVAP: Memleketimizin olduğu gibi, birçok ülkenin de terör belasıyla uğraştığını görüyoruz,  Yüce Allah, Maide suresi,32.ci ayette şöyle buyuruyor: “İşte bu yüzdendir ki İsrailoğullarına (Tevrat'ta) şöyle bildirmiştik; Kim bir canı, başka bir cana ya da yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.  Andolsun ki; onlara, peygamberlerimiz apaçık delillerle geldiler. Sonra, onlardan birçoğu, bu ayet ve mucizeler geldikten sonra, yine de yeryüzünde fesat çıkarmaya ve azgınlık etmeye devam ettiler.” Bir hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: 'Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların güvende oldukları kişidir. Mümin ise canları ve malları hususunda insanların kendisinden emin oldukları kişidir.' Yüce Rabbimiz, Peygamberimiz Muhammed Mustafâ (s.a.v.) aracılığıyla İslâm mesajını bütün insanlığa tebliğ etti. Bu mesaj, savaşı değil barışı, terör ve vahşeti değil vicdan ve merhameti, fitne ve fesadı değil sulh ve salahı öğretiyordu. Bu mesaj, vurdumduymazlığı değil sorumluluğu, bencilliği değil paylaşmayı, bölüp parçalamayı değil birleştirmeyi esas alır. İslam'la ilgisi olmayan cinayet şebekelerinin işlediği katliamlar İslam'la birlikte anılması asla doğru değildir. İslam, hayatın her kesitine vicdan ve merhameti bir ilke, bir prensip olarak yerleştirdi. En zor zamanlarda dahi zulme, şiddete ve haksızlığa asla müsaade etmedi. Meşru müdafaa sadedinde değerlendirilen savaşın bile bir hukuku, bir ahlakı olduğunu asırlar öncesinden insanlığa haykırmıştır. Kadına, çocuğa, yaşlıya, tabiata dokunulması, zarar verilmesi kesin olarak yasaklanmıştır. Müslümanlar, âleme silah, şiddet ve vahşet değil; adalet, sevgi, merhamet, şefkat ve hakikat medeniyetini götürdü. Ancak zaman zaman bazı cahil ve kendisini Müslüman zanneden cahiller, dinin özünden ve hayat veren değerlerinden uzaklaştı veya türlü vaatler ve hilelerle uzaklaştırılarak, yüce dinimiz, nice aşağı ve süfli emellere alet edildi. Rahmetli Cemil Meriç üstad şöyle diyor; “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için, dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır”. Bu gün bunu aynen yaşıyoruz, maşa gibi kullanılan teröristler masum insanları, çocukları ve emniyet mensuplarını hunharca şehit etmektedirler. Kendilerinin kullanıldıklarını bir anlasalar keşke. Daeş terör örgütü de böyledir,  İslam adına terör olmaz,  terör şeytan adına veya onları kullanan cani taşeronlar adına  olabilir. Hz. Osman’ı, Hz. Ali’yi, Hz, Hüseyin’i, Hz. Zübeyri  ra. vb. mübarek insanları şehit edenlerde müslümandılar,  lakin İslami raydan, şirazeden çıkmış veya çıkarılmış insanlardı. Bu gün bu katliamları yapan ve yaptıran ülkeler gayr-i Müslim ülkelerdir. Hem kendi ülkelerinde teröristleri barındırmakta ve İslam ülkelerini karıştırmak için cepheye sürmektedirler.  Bu arada sadistçe silah satmakta ve akabinde de yer altı ve yerüstü zenginliklerine tarihte yaptıkları gibi el koymayı hedeflemektedirler. Fransız ihtilali ve öncesinde mezhep yüzünden milyonlarca hristiyan birbirini öldürmüş, İspanyada Endülüs Emevi devletinin bütün fertlerini katleden hristiyanlar, İsrail tarafından öldürülen müslüman kişiler ve çocuklar, Rusya’da bolşevik isyanında yine birbirini öldürenlerin ve birçok hristiyan ülkelerdeki katliamlarda öldürülen insan sayısını 70-80 milyon olduğu telaffuz edilmektedir. Terörün ve teröristin dini olmaz, ya da bu caniliği dine yüklemek son derece yanlıştır. 'Ankara'da, Paris'te, Beyrut'ta, Bağdat'ta, Nijerya'da, Filistin’de,  güneydoğuda yapılan terör hareketlerinin hepsi aynıdır, terörün ve teröristin iyisi yoktur. Molla Cami hazretlerine sorarlar; Hocam cüzi bir para çalan hırsızın parmağı neden kesilir, aslında bu parmak çok daha değerli değimlidir? diye sorarlar. Üstad derki: Evlat hırsızlığa niyet etmiş bir adamın parmağı beş kuruş etmez, der.  Terörist de böyledir, vatana, bayrağa, meşru bir devletin askerine, polisine silah çeken bir insanın bedenide kıymetsizdir. Yüce dinimizi itibarsızlaştırmaya, kutsal değerleri hiçe saymaya çalışanların bu suçu bile ikinci bir terör suçudur.'Dinimizin hedefi, ister Müslüman, ister ğayr-i Müslim olsun insanları öldürmek değil, yaşatmaktır. Şimdi,  yüce devletimizin emniyet güçleri, teslim olan ya da yaralı ele geçirilen teröristi bile tedavi altına alıyor, başka ülkelerde bu müsamahayı bulmak mümkün değildir. Bu yüce davranış dinimizin de uygun gördüğü davranıştır. Öyleyse geliniz dünyada huzura, ahirette kurtuluşa erebilmek için İslâm'ın rahmet yüklü mesajlarına yeniden sımsıkı sarılalım. Çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkalım. Onlara inanç ve değerlerimizi doğru öğretelim. Sahih dini bilgiye ulaşma ve sahip çıkma çabasını hiç elden bırakmayalım. Sunulan her dini bilgiyi araştırma ve incelemeden kabul etmeyelim. Peygamber Efendimiz : “Ümmetim dalalet üzerine birleşmez. Öyleyse bir konuda ihtilaf olduğunu gördüğünüzde Sevad-ı azama (büyük çoğunluğa) tâbi olun.” (İbn Mace, Fiten, 8)  Hadiste yer alan “sevad-ı azam”dan maksat, “sultana (devlete) itaat eden ve dosdoğru yolu takip eden kimselerdir. Ehl-i ilim, ehl-i tasavvuf arasındaki ihtilaf gerçekte ihtilaf sayılmaz. Gerçek ihtilaf İslam’ın ruhuna aykırı fikirler ihtiva eden ehl-i dalalet olan fırkaların ihtilafıdır.” (Suyutî, Şerhu Süneni İbn Mace, 1/283). Üstad Necip Fazıl : “Elin oğlu okur atomu böler, bizimkiler okur milleti böler” der. İslâm'ın rahmet iklimini en güzel şekilde temsil etmek için gayret gösterelim.  'Rabbimiz! İlmimizi, anlayışımızı artır ve bizi salih kullarından eyle. terör belasına bulaşanlara akıl ve hidayet  ihsan eyle.. SORU: Bir çok il ve ilçeler ile yurt dışında din görevinde bulunmuş bir kişi olarak Kilimli ilçesini diğer bölgelerle kıyasladığınızda zorlukları nelerdir? CEVAP: Din hizmeti açısından Kilimli çok rahat bir bölge, insanı uyumlu, dine ve insana saygılı bir halkı var. Biz Kur’an Kurslarımızda müsbet bir ilgi gördük, 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarımıza da ilgi  iyi derecededir, İki sınıfımız  Kilimli merkezde, birisi Cuma yanında olmak üzere üç sınıfımız mevcuttur. Gelik beldesinde ve Ayiçi’nde de iki sınıfımızın yeri belirlendi, 2016- 2017 eğitim sezonunda eğitime açacağız inşallah. 4-6 yaş grubu sınıflarımıza rağbetin yüksek olduğunu söyleyebilirim.  Zaten buna bizi öncelikle öğrenci velileri teşvik etmektedir. Kilimliği başka bölgelerle kıyaslarsak, çok fazla bir fark olduğu kanaatinde değilim, belki başta ifade ettiğim gibi, müspet yönde çok iyi potansiyel olduğunu düşünüyorum. SORU: Anne ve babalara kısaca ailelere, dini eğitim konusunda tavsiyeleriniz nelerdir? CEVAP: Dinimiz ilme son derece önem vermektedir, peygamberimiz, “İlim kadın-erkek her müslümana farzdır” buyurmaktadır. Alak suresinin ilk ayeti oku olmuştur ki, bu ayet Kur’an-ı Kerimin ilk ayetidir.  Bu ayette “ Seni yaratan Rabbinin adıyla oku….”  Buyurulması; hangi ilmi okursan oku Allah için oku demektir. Bunun için dini öğretiler, Allah inancı, peygamber inancı, çocuklarımıza mutlaka verilmelidir. Hangi ilim öğrenilirse öğrenilsin, hangi bıranşta tahsil edilirse edilsin bu dini inançla kuvvetlendirilmelidir. Aksi taktirde ilim bile suç aleti olabilir. İman ve sağlam vicdan sahibi insan yetiştirmek için dini bilgileri ve ahlaki özellikleri çocuklarımıza öğretmeli veya bunu alabileceği eğitim müesseselerine yönlendirmelidirler. Çocuklarımızı, Kur’an Kursları, imam-hatip okulları veya en azından yaz Kur’an Kursları’na göndermeliyiz. Aile içerisinde de din önemsenmeli, evde namaz kılanlar bulunmalıdır, bunu göremeyen çocuk sonradan namaza alışma konusunda güçlük çekmekle veya hiç başlayamamakla karşı karşıya kalabilmektedir. Çocuğa iman, ahlak ve ibadet konusunda teşvik edici de olunmalıdır. Kendi haline de bırakılırsa bazı alışkanlıkları kazanamamaktadırlar. Sevdirerek, ödüllendirerek çocuklarımıza dindar bir insan olabilmeyi sağlamalıyız. Çocukların kendisi bu konuda ihmalkar davranan ailelere, ileriki yıllarda, neden bizi teşvik etmediniz diye hesap sorabilmektedirler. Zamanımızda, cep telefonu, bilgisayar, televizyon programları ve diğer iletişim araçları, çocuklarımızı aşırı derecede meşgul etmektedirler. Bu imkanları çocuklarımızın lehine çevirecek tedbirleri almak, zarar veren değil istifade edilen araçlara döndürmenin bir yolu da yine dini eğitim ve öğretilerdir. Aynı araçları günah aracı değil, sevap aracı olarak kullanmanın yollarını çocuklarımıza benimsetmenin yollarını bulmalıyız. Bilgisayarı kendi helal dairedeki mesleğine ve dini öğretilerine hizmet ettirmek sevap olur. Ancak, nefsi ve şeytani şeyler için kullanılırsa günah olur. Bunu sevaba çevirecek imanı ve ahlaki değerleri çocuklarımıza vermeliyiz. Kırmadan, nasihatle, sevgiyle ve ödüllendirerek. SORU: Bünyenizde kaç imam, müezzin, Kur’an kursu, bayan hoca ve fahri hoca bulunmaktadır? CEVAP: Kilimli Müftülüğüne bağlı 50 cami bulunmaktadır.  48 imam-Hatip kadrosu, 6 müezzin kadrosu, 8 asil Kur’an Kursu kadrosu ve 15 fahri Kur’an Kursu kadrosu bulunmaktadır. SORU: Müftülük bünyesinde görev yapan imam ve müezzinler erkek cemaatlerine yönelik Kur’an öğretiminde bulunuyorlar mı? CEVAP: Evet, İmam-hatip ve müezzinlerimiz okulların tatil olduğu zamanlarda çocuklara yaz Kur’an Kursunda Kur’an-ı Kerim ve dini bilgiler vermektedirler, bu mecburi bir görevdir aynı zamanda. Bunun yanında yıl boyu isteyen cemaattede Kur’an-ı Kerim ve dini bilgiler vermektedirler. Yönetmeliklerimiz gereği akşam dersleri adı altında bir program dahilinde Kur’an-ı Kerim ve dini bilgiler dersleri verilmektedir. Bu programlarda hedef Kur’an-ı Kerimi okumayı bütün cemaate öğretmek ve doğru okumayı temin etmek ve sağlam kaynaklardan dini bilgileri doğru öğretmektir. SORU: Kilimli İlçe müftülüğü’nde ne gibi faaliyetler planlıyorsunuz? CEVAP: Vatandaşlarımıza kadın-erkek Kur’an okumayı ve dini sağlam kaynaklardan öğretmek, vatandaşlarımızı ibadet etmeye teşvik etmek, 4-6 yaş grubu Kur’an Kurslarımızda genç dimağlara Kur’an okumayı ve dini sevdirmeye çalışıyoruz. Yeni kurulan ilçemizde müftülük hizmet binamızı Kilimli belediyesinin tahsis ettiği merkez yeni camii müştemilatında bulunan binaya taşıyarak, vatandaşlarımızı daha rahat ulaşabilmesini kolaylaştırdık. Büyük ölçüde vatandaşlarımızın katkılarıyla kat ilavesi ve tadilatlarla dini hizmete uygun hale getirilen binanın zemin katında da 4-6 yaş grubu iki sınıflık Kur’an Kursu açılmıştır.  Bütün bu ve benzeri faaliyetlerin hedefi aileden başlayarak dindar, ailesine, komşusuna ve vatanına yararlı insanlar yetiştirerek temiz toplum oluşmasına katkı sağlamaktır. SORU: Her camide cenaze hizmetleri için yeterli alan, bayanlara özel alanlar mevcut mu?  Erkeklere sunulan olanaklar daha fazla iken bayanlar için şadırvanları yeterlimidir? CEVAP: Cenaze hizmetleri kalabalık ve merkezi camilerimizde biraz daha iyidir, cenaze yıkama taşı ve soğutucular bulunmaktadır.  Köy veya cemaati az olan camilerimizin hepsinde soğutucu bulunmamaktadır. Kadın cemaatlere ait bilhassa Cuma günü yeterli cemaat mahalli bulunmamaktadır. Bayanlar, vakit namazlarında özellikle cami mahfillerini kullanmaktadırlar. Bu konuda eksikler bulunmaktadır, fakat bayanların Cuma namazı yerine öğlen namazı kılmalarının caiz olması ve yeterli görülmeyip, camiye gelmeleri mecbur tutulsaydı çocuklu kadınlar ev işleri vb. hususlarda bazı sıkıntılar ve zorluklar olabileceği düşüncesi, Cuma Namazının kadının iradesine bırakılmasının bir hikmeti olabilir, ancak Cuma namazını camide kılmak isteyene yer gösterebilme noktasında bir eksiklik olduğu kanaatindeyim. Zira bazı yerlerde kadınlara ait Cuma Namazı kılma mekanları oluşturulmuştur. Bizim birkaç camimizde de bu imkan vardır, mesela Radaraltı, Karadon  Site Camilerimizin Kur’an Kursları cami mahfillerine bitişik olduğu için Cuma  namazı kılmaları mümkündür. Bunu Cuma cemaati az olan mahalle ve köy camilerinin mahfillerinde de bayanların Cuma kılmaları  mümkündür. Bu durumu cami hocalarımıza söyleyerek daha etkin hale getirebiliriz. Kadın cemaatlere ait abdest alma yerleri mevcuttur, ancak bu imkan bazı mahalle ve köy camilerimizde istenilen seviyede değildir. SORU: Yeni kurduğunuz Diyanet Vakfı, fakir öğrencilere burs veriyor mu, veriyorsa istenilen kriterler nelerdir? CEVAP: Diyanet Vakıf şubemizi yeni kurduk, müftülük hizmet binamızın henüz bitmeyen borçları ve yeni oluşturulan Kur’an Kurslarımızın finansmanı için oluşan borçlardan dolayı henüz burs veremiyoruz. Ancak borçlar bitip artıya geçtiğimiz vakit burs imkanı olabilecek inşallah. Ayrıca vakıfa zekat niyetiyle verilecek bir meblağ olursa bunu başka yere sarf edemeyeceğimizden bu meblağı fakir talebeye ya da başka fakirlere ulaştırma zorunluluğu vardır. Şu anda böyle bir gelir bulunmamaktadır. SORU: Kilimli ilçesinde fakirlere yönelik çalışmalarınız oluyor mu? CEVAP: Evet azda olsa din görevlilerimizin de gayretleriyle bazı ailelere ulaştık, geçtiğimiz hafta da Suriyeli mülteci üç aileye kumanya ve kömür yardımında bulunduk, bunun bir kısmını din görevlileri kendi imkanlarıyla, bir kısmını da hayırsever vatandaşların katkısıyla yaptık. Ben şahsen vatandaşlarımıza da, fakir ve yaşlı vatandaşlarımızı araştırmalarını ve yardımcı olmalarını tavsiye ediyorum, Allah devletimize zeval vermesin, fakirlere yardım ediyor, ancak gidemeyen, isteyemeyen, dilekçe yazamayan nice insanlar var ve çok zor şartlarda yaşıyorlar. Sevap hazinesi arayan böyle ailelere ulaşmalı… SORU: Köy ve Mahalle imamları camilerin dışında ne gibi etkinlikler yapıyorlar? CEVAP: Cami imamı arkadaşlarımız cami dışında bulunduğu mahallenin veya köyün bir sakini ve komşularıyla iç içedir,  kahve veya cami lokellerinde vatandaşlarımızla çay sohbeti arkadaşıdır, düğünlerinde ailece onların sevincine karışır, hasta olanların baş uçunda şifa duaları okuyan, cenazesi olanın gece-gündüz saat gözetmeksizin tekfin ve teçhizini yapan görevli kişidir. Fakir ve düşkünlere yardımcı olan ve cemaati de buna teşvik eden, ev ev dolaşarak yaşlı, hasta ve düşkünlere yardımcı olan kişidir. Bizim yönetmeliklerimizde de bulunan gençlik komisyonları kurarak gençleri camiye alıştırmak ve dindar bir kişi olması için çalışmalar yapmaktadırlar, yapmalıdırlar. Bu konuda Kilimli Din Görevlileri derneğimizde gayretlidir. Daha yeni, bu karne tatilinde gençleri camiye alıştırmak için kırk vakit namaz projesi çerçevesi dahilinde çalışma yapmaktadırlar.  Camiye daha çok gelen çocuklara hediyeler hazırlamaktadırlar. Gençler ve öğrencilerle diyalog kurularak onların camiye yaklaşmaları ve kötü alışkanlıklardan uzaklaştırılmaları hedeflenmektedir. Ayrıca din görevlileri derneği fırınlarda bedava ekmek projesi üzerinde çalışma başlattılar. Fakir talebelere ve diğer fakir kişilerin bedava ekmek almalarına imkan sağlayacaklar. Tabi bu çalışmalar daha da geliştirilebilir. SORU: Müftülüğünüzde aile büroları var mı? CEVAP: Müftülüğümüzde henüz aile irşad bürosu bulunmamaktadır, yeni ilçe oluşumuz, Vaize ve  bayan uzmanımız bulunmadığı için henüz  oluşturulamadı, lakin biri erkek ve biri bayan olmak üzere iki Vaiz istedik inşallah bu görevliler gelirse “Aile İrşad”  büromuzu  açacağız. SORU: Çocukları camilere alıştırma aşamasında ne gibi faaliyetleriniz var? CEVAP: Sabah namazı buluşmaları, zaman zaman yüksek okul ve orta öğretim okullarında konferans veriyoruz,  yeterli olmamakla birlikte bu tür faaliyetleri artıracağız. Yukarda bahsettiğim, yarıyıl tatilinde kırk vakit namaz uygulaması bu amaca yönelik bir etkinliktir. SORU: İLİTAM, Projesi hakkında ne düşünüyorsunuz? CEVAP: Çok faydalı buluyorum, görevde olan veya olmayan kişiler için büyük bir imkan, biraz daha geliştirilebilir, mesela; mesleki tatbikata, Kur’an mealinin öğretilmesine ve yüz yüze eğitime biraz daha ağırlık verilebilir. SORU: Müftülük,  müftülük ve cami arasında sıkışmış bir kurummudur? CEVAP: Hayır, böyle değildir ve olmamalıdır, devlet kurumları zaten birbirini tamamlayan zincir gibidir. Halkın arasına girmek lazım, zaten içindeyiz, kederi, sevinci ile beraber olunmalıdır. Okullara, gençliğe biraz daha yakın olmayı planlıyoruz. Esnafımızı geziyoruz, bunu biraz daha genişletmeli, bütün esnafa yaymalıyız. SORU: Başarılı gördüğünüz müftülük çalışanlarını ve din görevlilerini hac ve umre ile ödüllendirecek misiniz? CEVAP: Tabii ki insiyatifim nisbetinde çaba harcıyorum, esas itibariyle, görevlinin görevini severek yapmasını sağlayacak motivasyona önem veriyorum. SORU: Başka meslek seçecek olsaydınız hangi mesleği seçerdiniz? CEVAP: Cemaati bol bir camide müezzin olmak isterdim, Allah biraz ses vermiş en iyi kullanılacak yer müezzinlik idi,  bence. Seneler geçtikten sonra bazı şeyleri eliyoruz, makam vb. bazı şeylerin hiçbir şey olmadığını, mesela Kilimliye müftü olmak için sözlü veya yazılı talebim olmadı, görev verilince de gereği yapılmalı. İlk görev alınca da yapılan sınav sonucunda; müftülük mü, vaizlik mi istiyorsun diye iki şans verildi, bende vaizlik demiştim,  meğer hakiki makam ahirette imiş, hani makamı cennet olsun diye dua ederiz ya, Allah, dünya ve ahretimizi huzurlu kılsın, memleketimizi terör ve her türlü felaketten muhafaza eylesin. Şehitlerimize rahmet eylesin ve anne - babalarına sabr-ı cemiller ihsan eylesin…
Editör: Haber Merkezi