1980 Mart ayından beri yerel gazetelerde köşe yazarım. Kentte yapılan bir çok kongreyi ve Ankara’da yapılan bazı kurultayları izleyen ve oradaki ortamı okuyucularımıza ileten bir basın emekçisiyim. 

  En zorlu kongreler birden fazla adayın olduğu seçimlerdir. Zira tek bir aday varsa zaten tüm unsurlar bir konsensüs sağlamış demektir. Fazla itiraz edecek konu yoktur. Liste tektir ve listeye itiraz olmaz. Bir gün öncesinden her grubun onayını alan liste ile gidilir kongreye. Ama eğer birden fazla aday varsa( ki bana göre daha demokratik olan da odur) kongreler gergin geçer. Hemen hemen her şeye itiraz eden, şov yapmaya kalkan, bilmediği konuda bile ahkam kesen adamlar çıkar sahneye. Böyle kongrelerde “Divan” çok önemlidir. Kongrenin sağlıklı yapılması ve tüzüğe uygun bir yol izlenmesi “ Divan başkanının” siyasi tecrübesi ve otoritesiyle doğru orantılıdır. Bazı genç ve deneyimsiz arkadaşlar bu işin ne derece “deneyim gerektirdiğini” ve o kongrede görev yapan Divan kurulunun nasıl bir zorlu pozisyonda olduğunu zamanla öğreneceklerdir. 

  CHP Merkez ilçe kongresini izledim ve 4 adayın olduğu kongrede başta Divan başkanı avukat sayın A.Osman Odabaş olmak üzere tüm Divan kurulunun, süreci sorunsuz ve büyük bir problem doğmadan yürüttüklerini gördüm. 4 aday yarışacak ve neredeyse sıfır sorun olacak!  Bu konunun nasıl önemli olduğunu daha önce yaşanan bir çok il/ilçe kongresinde yaşamıştık. Ulusal medyaya kadar ulaşan ve büyük reyting alan “ kongre haberlerini” çabuk unuttuk anlaşılan. 

  Avukat sayın A.Osman Odabaş yılların deneyimli siyasetçisi, ve oldukça tecrübeli bir hukuk adamı. Şimdi genelde böyle isimler hakkında yazı kaleme aldığınızda “öküzün altında buzağı arayan tipler” olduğundan yazmamda fayda var ne sayın Odabaş bugüne kadar bir davamda avukatım olmuştur ne de bu yıl herhangi bir davama bakacaktır. Öte yandan kendisini çok iyi tanırım. Kent siyasetinde ve hukuk camiasında en saygın isimlerden biridir. 

  Bu kentte, kentte kazandıklarını bu kente harcayanlara önce bir “kent sakini” olarak şükran borcumuz vardır. Yıllardır DEMİR MEDYA da ücret almadan yazı yazmamın bir sebebi de DEMİR ailesinin kente yaptığı katkılardır. Kişileri seversiniz sevmezsiniz ama özellikle kente ve kent insanına yaptıklarını görmemezlikten gelmek tabiri yerindeyse “vefasızlıktır” . 

  Ben bu satırlarda “Sezar’ın hakkını Sezar’a” veriyorum.  Uzun yıllar kentte vergi rekortmeni olan, B.E.Üniversitesine bir çok bölüm kazandıran ve Üniversite hastanesine büyük destek olan, her yıl sayısı 300 den fazla yüksek öğrenim öğrencisine burs veren bir isim olan avukat sayın A.Osman Odabaş ve değerli eşi sayın avukat Hikmet Odabaşın hakkını teslim etmeliyiz. Kaldı ki onların da “aman tanıtımımız yapılsın “ diye bir kaygıları olduğunu hiç zannetmiyorum. Öyle olsa basın mensuplarına bir kahvaltı verirler ve basın toplantısıyla yaptıkları her hizmeti, kente yaptıkları her katkıyı anlatırlardı. 

  Zonguldak niye makus talihini yenemiyor sorusunun yanıtlarından biri de bu kent “ SİMGE İSİMLER” çıkartmayı beceremiyor. Var olanlara da gereken ihtimamı gösteremiyor. Siz Bolu’ya gittiğinizde İZZET BAYSAL’I, Bursa’ya gittiğinizde A.Osman SÖNMEZ’i veya Kayseri’ye gittiğinizde Kadir Has’ı o kentlerle bütünleşmiş görürsünüz. Şimdilerde hiç biri hayatta olmayan bu önemli isimler o kentlerde hak ettikleri “ SAYGIYLA” anılıyorlar. Kentlerine katkı sağlayan tüm isimlere selam olsun .