Her zaman dünyayı güzelleştirmekten bahsederim, bunu defalarca benden duymuşsunuzdur; ne kadar güzelleştirdim, ne kadar çabaladım bunun için ve daha ne kadar çabalayacağım bunlar ayrı sorular ama bunu beceren, dünyayı güzelleştiren, hakkıyla yapan insanlarımız olmuştur. Bunlardan bahsetmek istiyorum. 

Genelde nüfus müdürlükleri, vergi ve tapu daireleri, kaymakamlık ve valilik binalarındaki çoğu çalışanları sevmeyiz, böyle bir huyumuz vardır; yalan yok. Çünkü oralarda şu evrakı al şuraya şu kata şuna ver, oradan al iki kat aşağıya in müdür yardımcısına imzalat, sonra müdürü bekle sıran geldiğinde ona imzalat; bir dünya zahmetli iş. Memur zihniyetini sevmeyiz pek bizler, aslında mevzu memuru sevmeme değil oradaki hengâmeyi sevmeyiz; biraz yorar bizi. Geçtiğimiz senelerde benimde yolum vergi dairesine düşmüştü. Üniversitede okurken aldığım öğrenim kredisinin 700 lira civarında ödemesi kalmıştı. Daha önceden bankada vezneden ödüyordum; iki ay ödememiştim daha sonradan bankaya ödeme yapmaya gittiğimde buradan işlem yapamıyoruz, vergi dairesine gidiniz demiştiler. Danışmaya gittim beni bir yere yönlendirdi; odada baya memur vardı. Benim işlemimle ilgilenecek kadının masasına yöneldim, evraklarımı verdim. Şöyle otur dedi, o arada kafamda 400 lira ödeme yapmak var. Kadın iki dakika bekler misin, eşim kapıda da süt var onu vereceğim dedi, bir an kamera falan aradı gözüm; dedim devlet dairesinde kamera şakası mı olur Tansu. Neyse kadın gitti geldi, sonra 3-4 defa birkaç kat yukarı çıkıp geldim falan, yarım saati buldu bu koşuşturmam en son tekrar kadına geldim. Ne kadar ödeme yapacaksın diye sorduğunda; Allah’tan üzerimde param vardı da al dedim teyze hepsini ödeyeceğim; burada bu ödeme çilesi bir daha çekilmez. İşte hepsini ödedim, en son bir kere daha inip çıkmıştım, neden anlattım bunu bilemiyorum ama hepimizin mutlaka böyle yaşadığı bir olay vardır; ben paylaşmak istedim. Bu sebeple devletin böyle mecralarında çalışanlarla aramız pekiyi değildir.

İşte böyle bir ortamdan, her kesimin sevdiği, örnek gösterdiği bazı insanlar çıkabiliyor. Kimler mesela diyenlerimiz olabilir. O ki Tokat’ta neredeyse harabe şeklindeki dersliklerde eğitim gören çocuklar için tüm halkı seferber edip kendisi de işçi gibi çalışıp kısa sürede yeni derslikler yapan kişi; o dönem taraflı tarafsız herkesin takdirini toplamıştı. Kapısını tıklamadan içere girebildiğiniz, devletin kendine sunduğu imkânları şahsi işlerinde kullanmayan, halkı için her zaman elini taşın altına sokan döneminin en genç valisidir o.  08.09.2003 tarihinde trafik kazansında hayatını kaybeden Recep Yazıcıoğlu’ndan bahsediyorum; ruhun şad olsun.

Her zaman hedeflerimize ulaşmakta karşımıza çıkan imkânsızlıklardan dem vurup bir iki tökezleme sonrasında ise genelde hayallerimizden vazgeçiyoruz. Ben de ısrarla mücadele diyorum, pes etmeden inatla; sonunda tekrar hayal kırıklığını uğrayacağını bile bile mücadele etmekten bahsediyorum. Bakın 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde sekizinci çocuk olarak dünyaya gelen orta gelirli bir çiftçi ailesinin ferdinden bahsedeceğim. Ayrıca anne ve babasının okuma yazma bilmediği söyleniyor. Kendi söylemiyle şöyle ifade ediyor o yıllar için “ Babam çiftçi iken o günün standartlarına göre orta sınıf bir aile idik. Her zaman yeterli yiyeceğimiz vardı ama ayakkabı bizim için bir lükstü ve 7.sınıfa kadar tek bir ayakkabıyı sadece okula giderken giyerdik”. O dönemler futbolcu olmak istemesine rağmen lise son sınıftayken futbolcu olma hayalinden vazgeçip yükseköğrenimi için İstanbul’a gidiyor. Sonra ne mi oluyor; pes etmeden ısrarla ve azimle çalışarak; “DNA’nın onarılması ile ilgili yaptığı çalışmalarla Amerikalı Paul Modrich ve İsveçli Tomas Lindahl ile birlikte 2015 Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülüyor. Doğum günün kutlu olsan Sayın Aziz Sancar; nice başarılı, ödüllü yıllara. 

Bu iki insandan ne çıkarıyoruz; azimle, hakkaniyetiyle çalışırsak hedeflerimize ulaşır hatta dünyayı birkaç dakikalığına bile olsa güzelleştirebiliriz. Her kesimden taraflı tarafsız herkesin desteğini alıp devlete, millete ve insanlığa fayda sağlamış oluruz. Sağlıcakla kalın.