Dünyadaki her ülkede nasıl bir uygulama var bilmiyorum ancak ülkemizdeki emekli maaş ödemelerinde uygulanan sistemin tam bir saçmalık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

  Dikkat ederseniz özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının her maaş artış döneminde açıklamaya çalıştığı ilk önemli konu “ücretler arasındaki uçurumu azaltmak” olur. Peki ya uygulamada bunu başarabiliyorlar mı?

  Nasıl olup olmadığını basit bir örnekle anlamaya çalışalım. Ülkemizde “ kamudan emekli olan” işçi ve memurlar arasında olduğu gibi normal SSK dan emekli olanlarla Bağ Kur’dan emekli olanlar arasında da büyük maaş farkları var. Konuyu izah etmek için şöyle mantıksız bir izah yolu bulmuşlar “ bazı iş kollarındaki ödenen primler yüksek, o yüzden onların maaşı diğerlerinden fazla” ! bak sen! Kim hangi primi hangi devlet kurumuna ödemiş?

  Ülkemizde SGK ya reel olarak sigorta primi ödeyen iki kesim var, ilki Bağ Kura kayıtlı esnaf ve sanatkarlar diğeri de SSK lı olarak özel işletmelerde çalışan işçiler. Zira bu işçilerin primleri zaten kaynağında kesiliyor. İşverenin o primleri ödeyip ödemediği durumu ise devletin bu konudaki yasal gevşekliğiyle ve sık sık çıkan af yasalarıyla dejenere olmasıyla ilgili. Öte yandan, hiçbir devlet kurumu(belediyeler dahil) SGK ya prim falan ödemiyor. Yada ödüyor da biz mi bilmiyoruz!

  Elbette burada en az suçlu olan çalışanlar. Onların bu tablodaki rolü “ etkisiz” . Siz bordro üzerinden yüklü prim gösterip SGK ya kendi ödemeniz gereken sigorta primlerini ödemezseniz çalışan ne gibi müdahale edebilir ki?

  Asıl konumuza dönersek, kamudan emekli bir işçi farz edelim 4000 lira maaş alıyor, özel sektör emeklisi ise 1200 lira ve bu iki gruba da 5 lik zam yapılıyor. İlk grup maaş zammı olarak o ay 200 lira alırken, aradaki büyük uçurum olan diğer emekli yalnızca 60 lira zam alabiliyor. Bu kafa “uçurumu kapatacağız” derken o ay içinde uçurumu daha da arttırmış oluyor.

   Elbette her çalışanın, her emeklinin insanca yaşama hakkı için “ normal bir yaşam standardı için gereken maaşı alması “ en doğal beklentidir. Bu bazı ülkelerde ki o ülkeler de “kişi başı milli gelir “ gerçekten 15-16 bin dolardan yüksektir. Bazı ülkelerde ise “ açlık sınırı altında” kalan İNSANLIK DIŞI maaşlardır. Örneğin ülkemizde kamu harici bir çok kesimde maaşlar “ ne yazık ki” açlık sınırının çok altındadır.

  Bu konuda çarpıcı bir örnek ise “asgari ücrettir”. Konuyu daha fazla dağıtmamak için yazmıyorum ama hala bu komik ücretlerle maaş alanlara sayın bakanın “biraz fedakarlık bekliyoruz” demesi resmen trajedidir.

  Ülkemizde açıklanan kişi başı milli gelire 50 yıldır ulaşamamış bir kıt zekalı olarak yazıyorum ki, kim nasıl ulaşıyor büyük bir öğrenme duygusu içindeyim.

   Maaşlar arasındaki uçurumun; çok alandan kırpılıp değil, az maaşı olana daha fazla zam yaparak veya “seyyanen ilave para eklenerek”  aradaki farkın azaltılması yolu günümüz şartlarında çok daha mantıklı olacaktır. Bir tarafın mağduriyetini gidereceğiz derken başka tarafların hakkının zayi edilmesi en azından SOSYAL DEVLET kimliğiyle örtüşmez.