Zonguldak’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve Uzunmehmet’i anma günü etkinlikleri nedeniyle Valilik Binası önünde tören düzenlendi. 

Zonguldak’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 98. Yıldönümü ve Uzunmehmet’in kömürü buluşunun 190.Yıldönümünde Zonguldak’ın tarihini ele almak istiyorum.

Şunun bilinmesini istiyorum ki; tarih boyunca Zonguldak halkı olarak, Zonguldak ve yakın bölgesinde yaşayan insanlar olarak daima şerefi ile bu vatana hem yer altında hem de yer üstünde hizmet ettik, ülkemiz için var olduk, çalıştık ve can verdik.

Her yaşayan Zonguldaklı bunu bilmeli, beynine nakşetmeli.

Yazıma, Atatürk'ün Zonguldak ziyaretinde; ‘Zonguldak’ın derin toprakları altındaki serveti, madeniyle ne kadar kıymetli ise, bizim nazarımızda Zonguldak’ta o kadar kıymetli bir vilayetimizdir.’

Sözleriyle başlamak istiyorum.

FATİH, AMASRA’YI FETHETTİ

Zonguldak tarihine girerken, 

Zonguldak ve çevresinde insan yerleşimi M.Ö. 2500 yıl önceye kadar uzanıyor. XV.Yüzyılın sonlarında Anadolu Selçuklusunun parlak zamanlarıyla başlayan Türkleşme süreci, Candaroğullarının bölgeye hâkim olmasıyla devam etti. Osmanlı, Ereğli ve çevresinin Yıldırım Bayezid tarafından Bizans'tan satın alınmasıyla başlayan, Fatih'in Amasra'yı fethi ile yörede tamamen kendini gösterdi. Antik kentler olan Ereğli ve Filyos dışında pek yerleşimin olmadığı Zonguldak yöresinde, kömürün bulunmasına kadar geçen süreçte birkaç yağma hareketi dışında önemli bir tarihsel hareketlilik olmadı. Osmanlı'nın bölgeye yolladığı kolonizatör dervişlerinde katkısıyla bölge kısa sürede Türkleşmiştir. Çeşitli Türk boylarının yerleştirilmesiyle iskân edilen yörede, Türk boylarının isimlerine köy isimleri olarak rastlamak çok olağan. (Bayat, Karaman vs.) Fakat Türk göçleri genelde kıyı kesimlere nazaran, iç kısımlarda kalmış. Kıyı kesimlerde yine Rum ve Ermenilerin varlığı sürmüştür. Fakat bunlar kasaba ve kentlerden çıkamamıştır. Daha önce bu yöre Bolu sancağına bağlı idi. 1825’ de Bolu sancağı; Merkez, Çağa, Kıbrıscık, Mengen, Gerede, Viranşehir(Eskipazar), Traklıborlu (Safranbolu), Yenice, Yedidivan, Ulus, Onikidivan (Bartın), Hızırbeyili, Mudurnu, Konuralp ve Ereğli kazalarından oluşmaktaydı. Şimdiki Zonguldak şehir merkezi; Ereğli kazasına bağlı, deniz sahilinde ‘’Tahta İskelesi” olan bir köydü. Köy ve tarım hayatını ellerinde bulunduran ve kendi halinde yaşayan Türkler için 1829'dan sonra artık farklı bir hayat başlayacaktı. Yörede Uzun Mehmet olarak bilinen Ereğli'nin Kestaneci köyünden olan kara yağız Türk yiğidinin (Uzun Mehmet) askerden köyüne dönmesi ile artık Zonguldak'ın da tarihi başladı. Ortadoğu’nun en zengin kömür kaynaklarını oluşturan Ereğli-Zonguldak madenleri artık bulunmuştu. Kömürün değeri anlaşıldıktan sonra, Avrupa’nın devrimlerle sarsıldığı 1848 yılında, Sultan Abdülmecit ferman çıkarıp Ereğli kömür havzasını Hazine-i Hassa’ya, yani kendi vakıfları arasına kattı. Osmanlımaden havzasını Galata sarraflarına yıllık 300 altına kiraladı. Kırım savaşından sonra bölgeye gelen İngilizler ve Fransızların yatırımları başladı. (1853)  Fransızların liman, İngilizlerin demiryolu yaptığı bölgede artık tek bir sorun kalmıştı. 

13-50 YAŞ ARASI KÖYLERDEKİ İNSANLAR GÜNDE 12 SAAT MADENDE ÇALIŞMAYA ZORLANIYORLARDI, FRANSIZ VE İTALYAN KONSOLOSLUKLARI CUMHURİYET'E KADAR ZONGULDAK'TA VAR OLDULAR

Yeraltında canı pahasına çalışacak işçiler. Artık Osmanlı Devletinde her cephede canını ve kanını vererek onu büyüten ve yaşatan Anadolu Türklüğü, şimdi de yerin altında canını vermeye başlayacaktı. Sanayileşme ve enerji ihtiyacı Osmanlıyı kaynakları ivedilikle yerüstüne çıkartmaya ve İstanbul'a nakil etmeye zorluyordu. Bu yüzden çıkarılan nizamname ile 13-50 yaş arası köylerdeki insanlar günde 12 saat madende çalışmaya zorlanıyorlardı.15 gün madende 15 gün köylerinde olan madenciler için o devirlerde iş güvenliği veya adil ücret çok uzak kavramlardı. Yine de Dilaver Paşa'nın çalışma şartlarının düzenlemek için girişimleri olsa da yeterli gelmedi. Daha fazla para kazanma hırsı ile Fransızlar yeryüzüne çıkan kömürü eksik sayarak eksik yevmiye verme gayretine giriyorlar, Rum ve Ermeni işletmeciler ise gaz dolu ocaktan çıkan işçileri jandarma zoru ile tekrar madene sokuyorlardı, havalandırma olmayan ocaklarda madencilerin sonları ölümle sonlanıyordu.

Maden ocaklarında ölenlerin isimlerinin ve tarihlerinin tutulmasına ise çok sonraları 1921 yılında başlandı. O devirde işçilerin trene binme hakkı bile yoktu. İşçiler karda kışta kilometrelerce köylerinden madenlere yürüyorlar, günde 18-24 saat çalıştıkları oluyordu. Çoğu evlerine gitmiyor yaptıkları barakalarda ve yazın ağaç diplerinde yatıyorlardı. Şu an bu yörenin köylü insanlarını tanımlamak amacıyla, etnik bir kavram olarak kullanılan kıvırcık kelimesinin kökenin de buraya dayandığına dair yerel söyleyişler var. Ermeni ve Rum tüccarların sağlıksız koşullarda çalıştırdığı işçilerde madenci hastalığı almış başını yürümüştü. Hastane hak getire! Yiyeceği 15 günlük yemeği bile köyünden getiren işçiye reva görülen bu idi. Türkleri ocaklara sokmak için bazı tavizler vermeyi uygun gören Osmanlı askerlikten muafiyet getirdi. Daha sonra bu sistemin verimsizliğinden dolayı köylü yarım işçilerin yanına diğer sancak ve eyaletlerden de işçi getirildi. Fransız ve İtalyan konsoloslukları Cumhuriyet'e kadar Zonguldak'ta var oldular. Böylece yabancıların bu madenlere verdiği önemin mahiyeti daha iyi anlaşılır.

ÇANAKKALE SAVAŞINDA ZONGULDAKLI MADENCİLER SİPER KAZDI

1915'te Çanakkale savaşına bütün Türklerin yaptığı gibi Zonguldak ve yöresi de katılıyordu. İngilizlerin lağımlar kazarak siperlerde zayiat verdirdikleri görüldükten sonra kurmaylar Zonguldak'tan özellikle kazıcı ve madenciler istiyorlardı. Yöreden madenciler ivedilikle cepheye sevk edilmişler, ihtisasları üzerine çalıştıkları bu konuda birçok başarı kazandı.

EREĞLİ’DE DESTAN YAZILDI

Böylelikle en sonunda Kurtuluş Savaşına kadar geliyoruz. Anadolu’da örgütlenen Kuva-yi Milliye, Nimet Hoca önderliğinde Ereğli'de de kendini gösteriyor. Alemdar gemisinin kahramanlığıyla, Kurtuluş Savaşının tek deniz savaşında Ereğli'de bir destan yazılıyordu. 

FRANSIZLAR PILINI PIRTINI TOPLAYARAK GİTTİLER

Fransızların işgal ettikleri Zonguldak ve Ereğli'de hem denizde hem de karada yapılan çatışmalarla Fransızlar 18 Haziran'da bölgeyi terk etmek zorunda bırakıldılar. 

Her şeyini toplayıp giden Fransızların etkisi ise Zonguldak'ta bazı binaların mimarisinde halen yaşamakta.

ZONGULDAK HALKI, TÜRK TARİHİNİN ANADOLU’DA GEÇEN ZAMANLARINDA DAİMA ŞEREFİ İLE HEM YER ÜSTÜNDE HEMDE YER ALTINDA

BU VATANA ŞEREFİYLE HİZMET ETMİŞTİR

Cumhuriyetin ilânı ile ilk il olma şerefini yaşayan bölgede, yıllarca sömürülen kömür yataklarımız ise millîleştirilerek İş Bankası’na devredildi. Zonguldak tarihi artık değişiyordu. 50 bin maden işçisiyle Zonguldak artık cumhuriyetimizin parlayan sanayi kenti idi. Önce Karabük ve sonra Ereğli Demir Çelik fabrikalarının kuruluşlarıyla bölge Türk ağır sanayisinin temelini oluşturuldu. 

”Bütün fabrikalar bir kaledir.” diyen Atatürk, gençliğe hitabesinde de bu tesislerin Türk kalmasında ki önemi belirtmiştir. Şu an bölge organize sanayi bölgeleri ve tersaneleri ile Türk ekonomisine hizmet etmekte. Zonguldak halkı, Türk Tarihinin Anadolu’da geçen zamanlarında daima şerefi ile bu vatana hizmet etmiş yer üstünde ve yer altında Türklük için var olmuş, çalışmış can vermiştir.

Ve bugünde vermeye devam ediyoruz.

Bu gerçeği yaşayan her Zonguldaklı bilmeli, çocuklarımıza bu tarihimizi öğretmeliyiz. Şu an her ne kadar ekonomik ve coğrafi anlamda küçük olsak ta, Zonguldak olarak tarihimizle gurur duymalıyız.