Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "CHP’nin azıcık ar, haya duygusu varsa bu iddialardan temizlenmeden milletin karşısına çıkmaması lazım. Gün geçmiyor ki tecavüz olayı duymayalım, gün geçmiyor ki hırsızlık olayı duymayalım, gün geçmiyor ki tacizci olayı duymayalım" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önemli açıklamalar - Tıkla İzle

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu. TBMM Genel Kurulunda geçtiğimiz hafta kabul edilen 2021 yılı bütçesinin hayırlı olması temennisinde bulunan Erdoğan, bütçe görüşmelerinin meclisin en temek görevleri arasında yer aldığını bildirdi. Erdoğan, "Mecliste bütçenin kabul edilmesiyle birlikte iktidar ve muhalefetiyle tüm meclisin, tüm ülkenin, tüm milletin bütçesi haline gelmiştir. Demokrasiler, iktidarla birlikte muhalefetin de varlığıyla anlam kazanır. Böylesine önemli bir sürecin meclisin tamamının yoğun mesaisinin ardından nihayete ermiş olması ülkemizdeki demokrasinin işleyişinin en önemli göstergelerindendir. Bütçemize katkı sunan tüm milletvekillerine istisnasız teşekkür ediyorum. Bu bütçe 83 milyon vatandaşımızın her birine hizmet edeceği, her insanımızın hayatına dokunacak, her bireyin geleceğinin inşasına katkı sağlayacak bir belgedir. Her bütçe önemlidir ama bu yıl korona virüs salgınının etkisini sürdürdüğü dönemde hazırlanıp yürürlüğe girecek olması sebebiyle 2021 bütçesi ayrı bir ehemmiyete sahiptir. Amacımız bir yandan salgının olumsuz etkilerini azaltmak, diğer yandan ülkemizi hedeflerine doğru adım adım yaklaştırmaktır" dedi.

"Fikri olan fikrini söyler, fikri olmayan ise yalanla, hakaretle kendini göstermeye çalışır"

Böylesine kritik dönemde bütçe üzerindeki tartışmaların daha yoğun ve kapsamlı olmasının gayet tabii olduğunu bildiren Erdoğan, "Önemli olan bu tartışmaların ahlaki, yapıcı bir zeminde yürümesidir. Hakaretten, iftiradan, yalandan, çarpıtmaktan uzak her eleştiriye katılmasak da saygımız var. Bütçe görüşmelerinde saygı çerçevesinde pek çok görüş ifade edilmiş, seviyeli değerlendirmeler ortaya konmuştur. Fikri olan fikrini söyler. Fikri olmayan ise yalanla, hakaretle kendini göstermeye çalışır. Bütçe görüşmeleri sırasında bu yönteme başvuranların olduğunu üzüntü ile gördük. Bu yıl 747. vuslat yıldönümüne ulaştığımız Mevlana Hazretleri'nin dediği gibi ‘Testinin içinde ne varsa dışına o sızar.' Şahsımıza, partimize, grubumuza, hükümetimize ahlak ve nezaket sınırlarını aşarak yaptıkları içlerindeki kini, nefreti, cürufu dışarı yansıtmaktan ibarettir. Bu durumun takdirini ekranları başında izleyen tüm milletimize bırakıyoruz. Bunların üslupları kişiliklerinin yansımasıdır" diye konuştu.

"Üzüldüğümüz husus ülkemizde vizyonel politika ortaya koyan, program ve proje üreten, halkın kafasını karıştırmaya değil, gönlünü kazanmaya çalışan bir muhalefet anlayışının eksiklidir" diyen Erdoğan, "Çamur at tutmasa da izi kalır, bu mantıkla her gün yalan söyleyebilen, yalanı ortaya çıktığında hiç utanıp sıkılmayan, bir sonraki yalana geçen, bazen dönüp eski yalanları yeniden tekrarlayan bu zihniyetle hiçbir yere varamayız. Bizimle projede vizyonda yarışamayanların işi, kendi aralarında hareket, iftira yalan yarışına çevirmeleri ülkemiz adına bir kayıptır. Bu yalanları milletin gözünün içine baka baka kendilerinden emin bir şekilde söylüyorlar. Bir doğrunun yanına 9 yalan katarak çizdikleri resme herkesin inanmasını bekliyorlar. Kendilerine itibar etmeyen çiftçi, öğretmen, yargı mensupları, polis, asker kim varsa herkese hakaret etmekten çekinmiyorlar. Sanıyorum bunlar hala kendilerini herkesi karşılarında hizaya diktikleri tek parti döneminde sanıyorlar. Öğretmen CHP'li ise makbul, değilse kötü, çiftçi CHP'ye oy veriyorsa iyi vermiyorsa cahil. Yargı mensubu CHP'nin istediği gibi davranıyorsa saygıdeğer, kendi vicdanına göre hareket ediyorsa değilse militan. Polis CHP arzusu istikametinde hareket ediyorsa aferin, kanuna ve amirlerinin emirlerine göre davranıyorsa zorba. Bu listeyi her meslek grubu, her fert için uzatmak mümkün" ifadelerini kullandı.

"Sanıyorum ki bu zata Türkiye'nin 70 yıldır demokrasiyle yönetildiğini sık sık hatırlatmak gerekiyor"

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştiren Erdoğan, "Sanıyorum ki bu zata Türkiye'nin 70 yıldır demokrasiyle yönetildiğini sık sık hatırlatmak gerekiyor. Demokraside asıl olanın sağa sola tehditler yağdırmak değil, ülkeye, millete hizmet etmek olduğunu da bu hatırlatmanın üzerine ekleyelim. Hiç kimsenin CHP'nin keyfine göre hareket etme mecburiyeti yoktur. Hepsini bir kenara bıraktık hiç değilse bu toplumu millet yapan hasletlerin başında gelen dayanışma, paylaşma ruhuna saygı gösterseler ona da razıyız. Allah rızası için yapmak nedir? Milletin gönlünü kazanmak nedir, bunları bilmeyenler salgın döneminde yapılan hayırlı işleri lekelemek için canhıraş bir çaba içerisindeler. 2023 hedeflerimizin karşısına çok daha iddialı hedeflerle, 2053 vizyonumuzun karşısına çok daha geniş vizyonlarla, 2071 hedeflerimizin karşısına çok daha büyük hayallerle çıkan bir muhalefet görmek istiyoruz. Kendi hayalini kurmak yerine başkalarının hayalinde figüran olmak bizim asla takdir edeceğimiz bir siyaset tarzı değildir" şeklinde konuştu.

"CHP'nin azıcık ar, haya duygusu varsa bu iddialardan temizlenmeden milletin karşısına çıkmaması lazım"

Kemal Kılıçdaroğlu'nun tutumunu eleştiren Erdoğan, "Kendi partilerinin içini bir ur gibi sardığı anlaşılan hırsızlık, taciz, tecavüz vakalarına karşı erdemli bir duruş sergilemek yerine yalan ve iftira çıtasını yükselterek gündem saptırmaya çalışmak beyhudedir. CHP'nin azıcık ar, haya duygusu varsa bu iddialardan temizlenmeden milletin karşısına çıkmaması lazım. Gün geçmiyor ki tecavüz olayı duymayalım, gün geçmiyor ki hırsızlık olayı duymayalım, gün geçmiyor ki tacizci olayı duymayalım. Utanmadan sıkılmadan diyor ki; bizim başkanlarımız şöyle temizdir böyle başarılıdır. Şu anda adliye adliye dolaşıyorlar. Bunun neresi temiz. Çık açık net kendini bir check et. Ciddi manada bir chech-up'tan geçmesi lazım. Hem ruhsal hem fiziki olarak. Milletimiz daha muhalefette iken böyle derin ahlaki zafiyetler içine düşenlerin iktidarı ele geçirirse neler yapabileceğini geçmişteki örneklerden biliyor. Dün söylediklerini bugün inkar edenlere ne desek boş. Milletimize olan saygımızdan dolayı ifade etmek zorundayız. Bu zihniyetin faşizan uygulamalarını hırsızlıktan, tecavüze kadar tüm çarpıklıklarını bıkmadan, usanmadan yüzlerine söylemeyi sürdüreceğiz. Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar tepeden tırnağa her yerlerini saran tecavüz, taciz, hırsızlık rezilliğinin hesabını vermeden kurtulamayacaklar. Uyuşturucu kaçakçılarına, organ mafyasına bunlara verdi. Ne demek biliyor musunuz; uyuşturucu satıcılığı yapabilirsiniz, organ mafyası olarak örgütler kurabilirsiniz diyorlar. Bu ne sapkınlıktır. İstikametini tamamen şaşırmış. O zaman gel şöyle bir uyuşturucu örgütü kur. Bir de uyuşturucu örgütü dışında organ mafyası da kur. Hiç olmazsa devlet senden gelir elde etsin. Başka bir işe yaramıyorsun. Vergi konusunda maliyeden belli bir tecrübesi var. Bu adımı atarsa belki bir işe yarar" dedi.

Erdoğan konuşmasını söyle sürdürdü:
"Siyaset bu değildir. Siyaseti öğrenmesi için bu söylediklerini ispat etmesi gerekir. Mesele sadece bunlardan ibaret değil. CHP zihniyetinin asıl gayesini anlamak için son günlerdeki kimi uygulamalara bakmak lazım. Kendilerini ülkenin ve milletin değerleriyle barışmış göstermek için kırk takla atanların buldukları her fırsatta nasıl tek parti faşizmine döndüklerini bu örneklerle açıkça görmek mümkün. Bu zihniyet geçtiğimiz günlerde Mevlana'nın vuslat yıl dönümü töreni kılıfı altında asırların birikimi olan bir geleneği yerle yeksan etmeye kalktı. Miletlimizin uzun mücadeleler sonucunda yıktığı Kur'an'ı Kerim'i ve ezanı Türkçe okutmak benzeri bir garabet Mevlevi mukabelesi adı altında İstanbul'da sahnelendi. 'Allahhüekber' demekten, 'Lâ ilâhe illallah' demekten, 'Sadakallahulazim' demekten imtina eden zihniyetin 70 yıl sonra yeniden hortladığına şahit oluyoruz. Asıl zihniyetin Ayasofya'nın ibadete açılmasından Büyük Çamlıca Camii gibi abide eserlerin, Melike Hatun Camii gibi abide eserlerin ülkemize kazandırılmasından duyduğu rahatsızlığı unutuyor değiliz. Aradan geçen bunca zamana rağmen demokrasiyi hala hazmedememiş olanların tek parti faşizminin özlemiyle yanıp tutuştukları anlaşılıyor. Biz milli iradeyi güçlendirdikçe bu özlemin emareleri ortaya saçılmaya başladı. Buradaki asıl mesele naatin ve duaların nasıl okunduğundan ziyade niçin bu yola başvurulduğudur. Gerçekten inanıyorsanız dininizin temel kaynaklarındaki hüküm ve usuller açıkça ortadadır. Buna göre inancınızı, ibadetinizi, zikrinizi yaşar, yaşatırsınız. İnanmıyorsanız böylesine hassas bir konuda inanç sahiplerini rencide edecek yollara başvurma hakkınızın olmadığını bileceksiniz."

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği Şeb-i Arus töreninde Kur'an-ı Kerim ve Naat-ı Şerif'in Türkçe okunmasına tepki gösteren Erdoğan, "Altını çizerek tekrar ifade etmekte fayda olduğunu ifade etmek istiyorum. Biz hayatımız boyunca kimsenin kökeni, inancıyla, meşrebiyle, kültürüyle, hayat biçimiyle uğraşmadık, uğraşmayız. Ancak kimsenin inancımıza, kültürümüze, meşrebimize el ve dil uzatmasına müsaade etmeyiz. Tasavvufta çok önemli bir kaide var. Dergaha girerken bazı yerlerde görürsünüz. ‘Edeb ya hu ‘der. El, dil, bel buna dikkat edeceksin. Buna dikkat etmediğin zaman rezili rüsva olursun. Bunların akıbeti budur. Kur'an-ı Kerim'e inanıyorsanız, ona gereken hürmeti göstermek mecburiyetindesiniz. Eyüp Sultan Camii'nde seçim öncesi kalkıp bir mihrabiye yerine Kur'an-ı Kerim‘i önüne açıp orada Yasin-i Şerif'ten belli bir bölümü aslına uygun olarak okumak sana bir şey getirmez. Onu da Türkçe okumadın neden, Türkçe okusaydın. Bak bakalım millet sana ne değer veriyor. Her şey istismar, her şey istismar. Hazreti Mevlana'nın ya da bir başka mürşidin izinden gidiyorsanız bu yolun geleneklerine saygı göstermek mecburiyetindesiniz. Aynı durum diğer inanç sahipleri için de geçerli. Müslümanlar için Kur'an-ı Kerim'in nasıl kıraat edileceğine, ezanın nasıl okunacağına, ibadetin nasıl yapılacağına bırakın o inancın temel kaynaklarından beslenen alimleri karar versin. Siz anlamazsınız bu işten. Kaldı ki bu ülkenin Din İşleri Yüksek Kurulu var. Oraya sorun. Diyanet teşkilatına sorun. Dert başka dert, bu ülkenin değerleriyle oynamak. Milletin böyle bir talebi yokken, kimi zaman ideolojik, kimi zaman turistik ve ticari hesaplarla dini sembollerimize sataşılmasını art niyetli buluyoruz. CHP'nin planlarında 1940'ların faşist uygulamalarına bir geri dönüş varsa bunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Korkarız bu işin sonu bir tarihçi yazarımızın isabetle söylediği gibi İstiklal Mahkemelerini yeniden kurma teşebbüsüne kadar varır. Bu kafa her fırsatta AK Parti mensuplarını yargılamaktan, şirketlere ve gazetelere el koymaya kadar İstiklal Mahkemesi icraatı olabilecek pek çok zırvayı açıkça dile getirmekten kaçınmıyor. Bu çarpık hesap bizden önce milletten döner. Demokrasiyi, hukuk devletini, milli iradenin üstünlüğünü maziden atiye kurduğumuz köprü ile inşa etmekte olduğumuz büyük ve güçlü Türkiye gayretini zehirleme gayretleri beyhudedir. Ülkemizi geriye değil ileriye götürecek her hizmetin başımızın üstünde yeri vardır. Milletimizin değerlerine, tarihine yönelik hiçbir terbiyesizliği, saldırıyı hoş görmeyiz" şeklinde konuştu.


 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “AİHM, Türkiye nezdinde saygı görmek istiyorsa önce dönüp kendi çelişkilerini sorgulamalıdır. Buradaki tartışmanın konusunun AP'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile içli dışlı olan, elinde onlarca masumun kanı bulunan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu hatırlatmak isterim. AİHM böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir” dedi.

TBMM AK Parti grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AİHM'nin Selahattin Demirtaş ile ilgili verdiği karara tepki gösterdi. Türkiye'nin geçmişte yaşadığı kavgaların ve ödediği bedellerin arka planında Türkiye'yi siyasi ve ekonomik olarak geri bırakma hesaplarının yattığını artık çok daha net ifade edebildiklerini belirten Erodoğan, “Ülkemizin jeostratejik avantajlarını kullanmasına engel olmak için başımıza musallat edilen gaileler kendiliğinden ortaya çıkmamış, hepsi de proje dahilinde üretilmiştir. Çok partili siyasi hayata geçişimizin ardından kabuğumuzu kırmak için yaptığımız her hamlenin darbe duvarına çarparak bize yeniden içimize kapatması bu projenin bir parçasıdır. Savunma sanayi projelerimizi engelleme gayretleriyle milletimizin birliğini ve beraberliğini hedef alan senaryolar hep aynı kaynaktan beslenmiştir. Bugün de PKK'dan FETÖ'ye envai çeşit terör örgütünü üzerimize salanlarla, içeride bunların borazanlığını yapanların ipi aynı ele çıkıyor. Bundan 7 yıl önce yaşadığımız 17-25 Aralık emniyet yargı darbe girişimi sonrasında aylarca Meclis'te grup kürsülerinden terör örgütünün montaj kasetlerini yayınlayanlara bu görevleri verenleri biliyoruz. 15 Temmuz gecesi milletimiz canı pahasına darbecilere karşı direnirken, tankların açtığı yoldan Bakırköy'e gidip televizyon karşısında kahvesini yudumlayarak demokrasinin yıkılışını bekleyenlere bu rahatlığı verenleri de biliyoruz. 17-25 darbe girişimini hukuk kılıfına sokmaya çalışanın da, 15 Temmuz darbe girişimine ‘tiyatro' diyenin de gerisinde aynı zihniyet vardır. Biz bu zihniyeti gayet iyi tanıyoruz. Bu zihniyet, PKK'lı teröristleri ‘hendek kazan arkadaşlar' olarak tanımlayandır. Bu zihniyet YPG'li teröristleri ‘vatanlarını savunan oluşumlar' şeklinde taktim edenler, bu zihniyet FETÖ'cüleri ‘haklarını arayan mağdurlar' gibi göstermeye çalışandır. Bu zihniyet şehirlerimizi yakıp yıkan gezicileri ‘aydınlanma hareketi' olarak gösterendir. Bu zihniyet Suriye'de zalim rejimi överken, hayatları ve istiklalleri için mücadele eden mazlumları ‘terörist' diye yaftalayanlardır. Bu zihniyet Doğu Akdeniz'de Yunan ve Rum tezlerine sahip çıkarak onların gazetelerine övgüyle manşet olandır. Bu zihniyet Karadeniz'deki doğal gaz sevincimize ortak olamayandır. Bu zihniyet Türkiye'nin Libya'daki, Karabağ'daki başarısından rahatsızlık duyandır. Bu zihniyet batılı yatırımcılara ve turistlere ‘Türkiye'ye gelmeyin' mesajı verendir. Bu zihniyet ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına ‘diktatör' diye bühtan ederken, kendi partisinde faşizmin en sefil şeklini uygulayandır. Bu zihniyet seçilmiş milletvekillerini pazarda satışa çıkartırcasına zorla başka partilere gönderirken bile demokrasiden söz edebilendir. Bu zihniyet ekonominin sıkıntıya girmesinden, salgının artmasından, terörün artmasından, hatta yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir. Bu zihniyetin temsilcisi olan zat dün çıktı ülkemize yurt dışından ve yurt içinden kaynak kazandırmak için zaman zaman başvurduğumuz varlık barışı uygulamasını uyuşturucu, fuhuş, organ ticaretiyle irtibatlandıracak kadar alçaldı ve düştü. Bunun adı, o zatın kendi meşrebinde dahi düşkünlüktür. İşte bu, kendi ülkesine ve halkına husumeti siyasetinin merkezine oturtan zihniyeti ona sufle verenlerle birlikte tarihe gömmek hep birlikte boynumuzun borcudur. Her şey gibi muhalefetin de yerli ve millisini ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır. Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birinden geçtiğimiz şu günlerde Cumhur İttifakı ile birlikte ülkemize önce 2023'e ulaştırmakta, ardından da daha güçlü şekilde yoluna devam ettirmekte kararlıyız” diye konuştu.

Ülkeye ve millete hizmetin adını ancak kendileri gibi bunu 18 yıldır kesintisiz yaşayanların bildiğini söyleyen Erdoğan, “AK Parti olarak kurulduğumuz günden beri girdiğimiz 15 genel ve mahalli seçimi, halkoylamasının, cumhurbaşkanlığı seçiminin tamamından milletimizin gönlünü kazanmayı başararak hamdolsun birinci çıktık. Tarihleri faşizmle, darbecilikle, milletin değerlerine husumetle, bugünleri ise taciz, tecavüz, hırsızlık iddiaları ile dolu olanların bu hazdan habersiz şekilde siyasetten silinip gidecek olmaları ne acı. Bütçe görüşmelerinde Genel Başkan Yardımcım Efkan Bey, tüm rakamlarıyla bu süre içinde CHP'nin nereden nereye geldiğini ortaya koydu. Kendisinin televizyon programlarında nasıl sözler verdiğini, ‘eğer şu kadar oy alamazsam, çeker giderim' dediği halde hala hangi yüzle o koltukta oturuyor anlamak mümkün değil. Yüzüne baka baka Efkan Bey bunları söyledi, ama yüz ola yüz, yüz yoksa ne ola. İktidarı milli iradeye ram olmak yerine terör örgütlerinin arkasında, krizlerin gölgesinde, dışarıdan kırpılan gözlerde aramaya devam ettikleri müddetçe bu akıbetten kurtulamayacaklardır. Rabbim kimseyi böyle nasipsizlerden eylemesin” şeklinde konuştu.
“Bugün Türkiye denilince akla ilk insanlık geliyor, adalet geliyor, haysiyetli bir dış politika geliyor” açıklamasında bulunan Erdoğan, “Eksen tartışmalarından ülkemizin adının terör örgütleri ile yan yana getirilme çabalarına kadar pek çok zorlama ithamın gerisinde bu rahatsızlık yatıyor. Oysa ne Türkiye'nin ekseninde bir kayma ne de ülkemizin terör örgütleri ile mücadelesinde bir zafiyet vardır. Gabar'da, Cudi'de, Besler'de, Kandil'de bu teröristleri ezeceğiz, inlerinde vuracağız dedik ve vuruyoruz. Ara vermek yok” ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin Libya'da, Suriye'de, Azerbaycan'da, Afganistan'da yaptıklarını anlatan ve Türkiye'nin kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözü olmadığını söyleyen Erdoğan, Türkiye'nin Kıbrıs ve Azerbaycan Türkleri yanında tüm dost ve kardeşlerinin menfaatlerini korumaya çalıştığının altını çizdi. Erdoğan, “Türkiye'nin yaptırım ve şantaj diline boyun eğmeyecek bir ülke olduğunu başta ülkemizdeki müzmin muhalifler olmak üzere artık tarafından idrak edilmelidir. Dış politika vizyonları Kemalist Türkiye'den faşist İtalya'ya selam göndermekten ibaret olanların böyle bir ufku, böyle bir özgüveni anlamasını da beklemiyoruz. Boraltan faciasının müsebbiplerinin Karabağ'daki zaferin heyecanını hissetmelerinin güçlüğünün farkındayız. Bu zihniyetin tasallutu altındayken önüne açılan tüm fırsat pencerelerini kaçıran Türkiye, inşallah bir daha aynı duruma düşmeyecektir. Ülkemizin ne doğuya ne batıya sırtını dönme gibi bir lükse olabilir. Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizi geliştirirken, Türk dünyasını, Asya'yı, Latin Amerika'yı, Afrika'yı asla ihmal edemeyiz. Tüm çabalarımıza rağmen 2020 Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizin suni gündemlerle sınandığı bir yıl oldu. Türkiye hem Doğu Akdeniz meselesinde hem de S-400'ler konusunda hak etmediği çifte standartlarla karşılaştı. Yeni yılda Amerika ve Avrupa ile olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz. Çok yönlü siyasi, ekonomik ve askeri işbirliklerimizi Amerika ile köklü bağlarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. AB'nin de Türkiye'yi kendinden uzaklaştıran stratejik körlükten bir an önce kurtulmasını ümit ediyoruz. Amerika'nın yeni Başkanı Sayın Bidon'un da Türk-Amerikan ilişkilerine gereken özeni göstereceğine inanıyorum. Kimseye karşı ön yargımız, husumetimiz, düşmanlığımız bulunmuyor” açıklamasında bulundu.

Öğrencilere burs ve kredi müjdesi

Üniversite öğrencilerine Gençlik ve Spor Bakanlığı vasıtasıyla verilecek kredi ve burs miktarını belirlediklerini belirten Erdoğan, “Bilindiği gibi 2020 yılında lisans öğrencilerine 550 lira, yüksek lisansta bin 100 lira, doktorada bin 650 lira olarak uyguladığımız kredi ve burs ödemelerinin toplam miktarı 9 milyar 670 milyon lirayı buldu. Önümüzdeki yıl ise lisansta bu rakamı 550'den 650'lira çıkartmış bulunuyoruz. Bin 100 lira olan yüksek lisansı bin 300 liraya çıkartıyoruz. Doktorada ise bin 650 lira olan ödemeyi bin 950'liraya çıkartmış oluyoruz. Bu ödemeler milli sporcularımıza iki ve veya üç katı, üniversite sınavlarında ilk 100'e girenlere üç katı olarak yapılmaya devam edecek. Ocak ayında 452 bin öğrencimizin hesabına burs, 1 milyon 11 bin öğrencimizin hesabına kredi olarak bu tutarlar yatırılacaktır” dedi.

“AİHM böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir”

AİHM'nin Selahattin Demirtaş hakkında verdiği karara ilişkin konuşan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“AİHM bizim mahkemelerimizin yerine geçecek şekilde karar veremez. Sadece burada verilen kararlar mahkemelerimizce değerlendirilir. AİHM, bu kararı iç hukuk yolları tüketilmeden alarak istisnai bir uygulama yapmıştır. Kaldı ki, biz bireysel başvuru adımını attığımız zaman Türkiye'de Anayasa Mahkemesini bütün yolları tüketme unsuru olarak gördük, ondan sonra AİHM devreye girebilir. Şimdi görüyoruz ki, burada bütün yollar tüketilmeden AİHM bu tür kararları alma yoluna tevessül etmiştir. Tamamıyla bu adımlar siyasidir. Bununla gereğini, gerekçesini biliyoruz. İstisnasını bir kenara bıraksak bile Selahattin Demirtaş ile ilgili hüküm, aynı mahkemenin mesela İspanya'daki Batasuna Partisi kararındaki gerekçelerle açıkça çelişmektedir. Mahkeme Batasuna davası kararında bırakın şiddet eylemlerini teşvik etmeyi, şiddet eylemlerini açıkça kınamamanın dahi cezaya konu suç sayılabileceğine hükmetmiştir. Terör örgütünün şiddet eylemini kınamamayı teröre destek olarak kabul eden bir mahkemenin 06-08 Ekim 2014'te 39 vatandaşımızın hunharca katledilmesiyle sonuçlanan bir eylemin baş sorumlusunun tahliyesini istemiş olması resmen çifte standarttır, hatta ikiyüzlülüktür. AİHM, Türkiye nezdinde saygı görmek istiyorsa önce dönüp kendi çelişkilerini sorgulamalıdır. Buradaki tartışmanın konusunun AP'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile içli dışlı olan elinde onlarca masumun kanı bulunan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu hatırlatmak isterim. AİHM böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir, bilmiyorsa biz devamlı bunu söyleyeceğiz. Bu şahıs, siyasi görevleri veya siyasi söylemleri sebebiyle değil, terörle arasına mesafe koyamadığı, bölücü terör örgütünün emri ile onlarca kişinin ölümüne yol aktığı için milletimizin gözünde de suçludur. Kobani'nin katili budur. Diyarbakır'da 53 yavrumuzun katili budur. Oradaki Kürt kardeşlerimi sokağa döken, bu kardeşlerimizin ölümüne neden olan budur. Ey AİHM sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz. Aynı mahkemenin FETÖ davaları için takınacağı tavrın işaretleri şimdiden görünmeye başladı. PKK'ye terör örgütü muamelesi yapmayan, PKK ile irtibatlı kişileri terörist kabul etmeyen bu mahkemenin FETÖ ile ilgili aynı yaklaşımı sergilememesini temenni ediyoruz. Aksi taktirde bunca çifte standarda ve riyakarlığı daha fazla tahammül etmek mecburiyetinde olmadığımızın da bilinmesini isterim.”

İHA

Editör: Haber Merkezi