İki “zübük” yolda karşılaşmışlar…

Birincisi lafa kestirmeden girmiş…

“ Seçimler de yaklaşıyor, ne yapacaz bilmem ki !..”

Diğeri yanıtlamış…

“ Senin müteahhitlerle, benim müteahhitleri toplasak, üzerine yap-sat’çıları da eklesek, hadi onların akraba-i teallukatını da biraraya getirsek, birer sandıkta kazandık diyelim, gerisi ne olacak?..”

Birinci zübük iç geçirip hayıflanmış..

“ Kaçak-göçek demedik, rüşveti peynir-ekmek misali yedikçe yedik, suç üstüne suç işledik, sen mahkemeden ceza aldın, ben de soruşturma geçiriyorum, üstelik belden aşağı filimler de çevirdik, vay bizim halimize !..”

Birinci zübük lafa karışmış…

“ Sence halk bizim zübük olduğumuzu anladı mı dersin?.. Yediğimiz haltlar bini aştı. Helal-haram demedik, yedikçe yedik… Kıyı-kenar demedik, aştıkça aştık… Müteahhit arkadaşlar geldikçe coştukca coştuk… Referandum kaybettik, kazanmış gibi gösterdik… Halkımızı yalan söyledik, partimize yalan söyledik, bazı gazetelere haber servisleri yapıp, süslü püslü pozlar verdik… Milletvekillerimiz, parti başkanlarımız, en önemlisi ilçelerimizde yaşayan halkımız bizim zübük olduğumuzu anlamış mıdır acaba?..”

İkinci zübük, birinci zübük’ün söylediklerini dinledikten sonra demiş ki :

“ Seni, ilçedeki fırıldak müteahhitler değil, o çok meşhur Ademoğlu bile kurtaramaz herhalde !..”

Birinci zübük içerlemiş…

“ Sen kendine bak !.. Ben daha ceza almadım, alsam da, ondan sonra müteahhitlerin yanında hesap-kitap işlerine bakarım… Zaten küpümü doldurmuş sayılırım, seçim zamanı halkın karşısına geçip bir-iki sırıtırım, seçilirsem seçilirim, seçilmezsem inşaat işlerine başlarım…”

Sonra sözünü tamamlamadan taşı gediğine koymuş…

“ Sen de kendine bir otel bulup, resepsiyon memuru olursun artık !..

 

***

İki zübük biraraya gelmişler…

Kendi kendilerine sohbet etmişler…

Sonra bir sahile gidip doyasıya yemişler…

Hem yemişler, hem içmişler...

Rakı, balık, kalamar…

Nasıl olsa müteahhit arkadaşlar var…

Seçim gelse ne yazar !..