Üç “zübük” yolda karşılaşmışlar… 

Birincisi lafa kestirmeden girmiş… 

“ Seçimler de yaklaşıyor, ne yapacaz bilmem ki !..” 

Diğeri yanıtlamış… 

“ Senin müteahhitlerle, benim müteahhitleri toplasak, üzerine yap-sat’çıları da eklesek, hadi onların akraba-i teallukatını da biraraya getirsek, birer sandıkta kazandık diyelim, gerisi ne olacak?..” 

Birinci zübük iç geçirip hayıflanmış.. “ 

Kaçak-göçek demedik, rüşveti peynir-ekmek misali yedikçe yedik, suç üstüne suç işledik, sen mahkemeden ceza aldın, ben de soruşturma geçiriyorum, üstelik belden aşağı filimler de çevirdik, vay bizim halimize !..” 

Birinci zübük lafa karışmış… “ 

Sence halk bizim zübük olduğumuzu anladı mı dersin?.. 

Yediğimiz haltlar bini aştı. Helal-haram demedik, yedikçe yedik… 

Kıyı-kenar demedik, aştıkça aştık… 

Müteahhit arkadaşlar geldikçe coştukca coştuk… 

Referandum kaybettik, kazanmış gibi gösterdik… 

Halkımızı yalan söyledik, partimize yalan söyledik, bazı gazetelere haber servisleri yapıp, süslü püslü pozlar verdik… 

Milletvekillerimiz, parti başkanlarımız, en önemlisi ilçelerimizde yaşayan halkımız bizim zübük olduğumuzu anlamış mıdır acaba?..” 

***

İkinci zübük, birinci zübük’ün söylediklerini dinledikten sonra demiş ki : “ Seni, ilçedeki fırıldak müteahhitler değil, o çok meşhur Ademoğlu bile kurtaramaz herhalde !..” 

Birinci zübük içerlemiş… “ 

Sen kendine bak !.. 

Ben daha ceza almadım, alsam da, ondan sonra müteahhitlerin yanında hesap-kitap işlerine bakarım… 

Zaten küpümü doldurmuş sayılırım, seçim zamanı halkın karşısına geçip bir-iki sırıtırım, seçilirsem seçilirim, seçilmezsem inşaat işlerine başlarım…” 

Sonra sözünü tamamlamadan taşı gediğine koymuş… “ 

Sen de kendine bir otel bulup, resepsiyon memuru olursun artık !..   

Tam bu sırada sessiz sedasız onları dinleyen üçüncü zübük de lafa karışmış…

“ Siz benim çırağım bile olamazsınız… Karda yürüyüp izinizi belli etmeyeceksiniz. En yakın arkadaşınızın eşine musallat olup, ahlak abidesi kesileceksiniz. Sahtekarlıkta tavan yapıp, haysiyetli görüneceksiniz. Tarihe mal olmuş bir adam gibi pozlar vereceksiniz. Sizin yıkama yağlama istasyonları iyi çalışmıyor besbelli…”

*** 

İşte böyle !..

Üç zübük biraraya gelmişler… 

Kendi kendilerine sohbet etmişler… 

Sonra bir sahile gidip doyasıya yemişler…

Çatlayıncaya kadar, patlayıncaya kadar, tıksırıncaya kadar !..

Rakı, balık, kalamar… 

Nasıl olsa müteahhit arkadaşlar var… 

Seçim gelse ne yazar !.. 

Asfalt üzeri parke kaplansın !..

Bilindiği gibi bazı belediyelerde “parke üzerine asfalt kaplamak” moda haline geldi…

Bizim aklımız ermiyor !..

Hazır parke yolun üzerine “asfalt kaplamanın” ne anlama geldiğini herhalde “uzmanına” sormak gerekiyor.

O çok zeki, o çok çalışkan, o hep halkı düşünen “asfalt meraklısı” bazı belediye başkanlarımızın bir “bildiği” vardır elbette…

Asfalt tesisi “üretim” yapıyor, elbette ürettiği asfaltı bir yerde “tüketmesi” gerekiyor.

O zaman ne yapacaksınız ?..

Parke üzerine asfalt kaplayacaksınız…

Zemini sağlam olur, asfaltı iyi tutar, altı parke, üstü asfalt !..

Varsın milletin paraları “yollara” saçılsın !..

Ne önemi var !..

Ancak bu arada “parke üreten” firmalarımızı da düşünmek lazım !..

Peki, o zaman ne yapmak lazım ?..

Asfalt yol üzerine de “parke” kaplansın !..

Ekmek arası köfte gibi olsun…

Parke arası asfalt !..

Nasıl fikir değil mi?..

Yol üstüne yol kaplama meraklısı belediye başkanlarımız bu kıyağımızı unutmasın!..