Merhabalar efendim nasılınız, iyisinizdir inşallah, gerçi bu coğrafyalarda iyi olmak pek mümkün değil de; ne yapacaksın iyi demek adettenmiş değil mi? Beni sorarsanız iç güveysinden hallice işte; bekliyorum ben de. Acaba gelecek mi? pek bir fikrim yok ama bakarsın gelir. Ne mi gelir diyorsunuz? İlham bekliyorum; bugün baya sıkıştırdı beni de, gelen giden yok şu an için, bir şey yazamadım. Gerçi beklenenin geldiğini verilen sözlerin pek tutulduğunu da görmedik ama napalım beklemeye devam.

Sorsan uzmanlara, insan hayatı boyunca en fazla uyuyormuş; yalan, hem de külliyen yalan. İnsan hayatı boyunca devamlı bekler abilerim, ablalarım, erken kaybeden kardeşlerim, dostlarım. İnsan anne karnına düştüğü anda doğmayı bekler ta ki ölüp mezara girdiğinde bile hala beklemeye devam eder; birilerinin ziyaretine gelmesini, iki kelam dua etmesini, güzel bir şekilde anılmayı bekler. Ama sorsan bilim insanlarına insan hayatı boyunca en fazla uyuyormuş; arkadaş uyumak için yattığında önce uyumayı bekliyorsun sonra sevdiğin insanı rüyanda görmeyi, peşine kimi alarmın çalmamasını kimisi de uyanmayı bekliyor. İşine giden zam bekler, işsiz olan iş bekler. Tabii önce anneden, eşinden kahvaltı beklersin değil mi? Ama sorsan en çok uyuyoruz. İnsanoğlunun bir şey beklemediği an var mıdır, en dipte olan insan bile ölümü bekler. Özdemir Asaf da çok beklemiş (beklemedim demiş ama o çaktırmayın); o da kandırılmış ama “ Bekle dedi gitti, Ben beklemedim, o da gelmedi… Ölüm gibi bir şey oldu, Ama kimse ölmedi.” Böyle yazmış şiirinde ama sorsan üstada; beklemedim der. Eee sizler ne bekliyorsunuz bakalım? Benim yazımı okumayı bekleyen var mı ki; pek sanmıyorum ama varsa eğer bana ulaşsın da bir kitap hediye edeyim. Kitap demişken sadece bir sene kitabı basabilmeyi bekledim; her yerde umut tacirleri bir yandan imkânsızlıklar falan çok zordu be. Sektöre girebilmek oralarda bir şeyler yapabilmek çok zor, hele bir de uzak şehirlerde iseniz aman Allah’ım. Ama en masum beklemek nedir söyleyeyim mi sizlere; ufacık 5-6 yaşlarında iken mahallede cips yiyen arkadaşından sana da vermesini beklemek. En heyecanlısı beklemek ise; ben yaşamadım ama evlilik teklifine cevap beklemektir herhalde diye düşünüyorum. En klas beklemeye gelirsek; kestiğin muz ortaya takım arkadaşının golle tamamlamasını beklemek olsa gerek, şaka bir yana ama o da ciddi güzel bir beklemedir yani. En zor beklemek ise; birini unutmak olsa gerek. Bu da en zorlarından ve inanıyorum herkesin unutmaya zorlandığı biri mutlaka olmuştur ya da olacaktır. En özverili beklemek geldi aklıma; eksi bilmem kaçta vatan toprağında mevzide nöbet beklemektir. Bana katılıyorsunuzdur sanırım, tabii bir de bankada bedelli ücretini öderken ki sıra bekleme var; unutmuşum kusuruma bakmayın. Anne babaların beklemelerine girmeyeceğim çünkü oralara girersem; birkaç güne çıkamam gibime geliyor. Biraz genç gözüyle bakıyorum mevzuya o yüzden. Bir bekleme daha var ama en çaresiz mi yoksa en vahim mi tam oturtamıyorum, belki siz yardımcı olursunuz bana. Ne dersiniz? Bir yerlerden iş beklemek en çaresiz bekleme mi olur yoksa en vahim mi? Ben işin içinden çıkamadım ama en imkânsız beklemeyi ben yapıyorum sanırım: dünyanın güzelleşmesi. Belki de şu konuşmanın bitmesini bekleyenler de olabilir şu an, aynı zamanda onun beklediği bir konuyu dile getirmemi bekleyen de; dediğim gibi sabah akşam bekliyoruz biz. Durmak yok beklemeye devam o zaman.

Sizlere en derin beklemeden bahsedip sözlerime son vermek istiyorum. Nedense insanların kafasına belli bir yaştan sonra ölüm gelir. 65-70 yaşları gibi ölüm beklenen hale gelir. İşte bu dönemlerde insan hem yaşamayı bekler hem de ölümü. Bu onu çelişkili ya da tutarsız yapmaz. O yaşlarda ölüm korkusu ile yaşama isteği birbirini çekemeyen iki arkadaşa dönüşür. Bizler ise şu zamanlar gelmesi konusundan umudumuzu kestiğimiz aşkı, mutluluğu, adaleti beklemekle meşgulüz. Söz size, az biraz mutlu olayım sizleri de yanıma aldıracağım; ilham da gelmedi zaten. Hadi görüşürüz. 

Günün Sözü: Aydınların aydınlatmadığı halkı, soytarılar aldatır. – Cemil MERİÇ