" Kadına şiddet" konusunun yeniden tartışıldığı bu günlerde, gün geçmiyor ki, çoğunlukla "kadına şiddet" içeren dehşet verici olaylar yaşanmasın... Vahşetin her türlüsü TV ekranlarına, gazete sayfalarına yansıyor... 

Gün geçtikçe artış gösteren "çocuk istismarı",  çocukların katledilmesi ve benzeri olaylar da vahşetin nasıl sınır tanımadığını gösteriyor. 

Toplumda ne idüğü belirsiz bir "akıl tutulması" yaşanıyor. 

Bu tür “vahşet” içeren cinayetleri hiçbir gerekçe haklı gösteremez, olsa olsa “manyaklık” düzeyindeki bir saldırganlığın dışa vurması olarak görülebilir. Son yıllarda, Zonguldak’ta veya diğer illerimizde “kadına şiddetin” en ağır örneklerine rastlanırken, bunun nedenlerini de araştırıp sorgulamak gerekiyor elbette... Kamuoyunu derinden sarsan Münevver Karabulut Cinayeti, Özgecan Cinayeti, Ereğli’de meydana gelen “kesik el” cinayeti ve benzeri hunharlık örnekleri ile birlikte Necla Sağlam Cinayeti de bu vahşet zincirinin halkaları olarak toplum vicdanında silinmez izler bıraktı. 

Daha nice kadın cinayetleri, cinsel saldırı ve taciz olayları ile birlikte yitip giden insanlarımız.... Onlar dejenere olmuş beyinlerin kurbanları oldular.   

*** 

Böylesine vahşet içeren cinayetlerin nedenleriyle ilgili pekçok bilimsel araştırma yapılmıştır veya yapılması gerekebilir. 

Bu konu, üniversitelerin ilgili bölümleri ile uzman kuruluşların alanına giriyor. 

Ne var ki, şiddetin ve kadına şiddetin böylesine vahşet boyutunda ilerlemesinde günümüzdeki yozlaşma, toplumun dejenere olması, elektronik kirlilik, aile kavramının yitirilmesi, sorumsuzluk ve ilgisizlik anlayışının bir yaşam biçimi olarak algılanması ve benzeri nedenleri satırbaşları olarak sıralamak olasıdır. 

Özetle, manevi eksikliğin veya vicdan eksikliğinin giderek daha çok arttığı günümüzde, Allah korkusu olmayan, vicdan acısı duymayan, insana ve tüm canlılara karşı saygısını, sevgisini yitirmiş olan şeytanvari düşünce tarzının toplumsal yaşamda giderek daha çok egemen olması bu tür sarsıcı olayların meydana gelmesinde birinci derecede etkili olabiliyor. 

Acımasızlık, vahşet, vicdansızlık !.. 

Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan manevi eksikliği, ya da vicdan eksikliğini gidermeden, sadece hukukun caydırıcı hükümleri ile bu vahşet olaylarını önlemek olası değil...   

***   

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur... 

“  Kim (Haksız yere)  bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (Maide Suresi – 32. Ayet Meali)  

Eğer, insanoğlu, aslında çok açık bir hüküm olan bu İlahi buyruğu yeterince anlamaya çalışsaydı, değil hunharca insanları katletmek, en küçük bir zarar vermekten bile çekinirdi. 

Ve bir insan hayatı kurtarmayı, bütün insanların hayatını kurtarmaya bedel kabul eden İlahi hükmün sevincine erişebilmek için bütün yaşamını insanlığa adardı. 

Eğer bu ayetin anlamını ifade eden vicdani duyarlılık Münevver Karabulut’un, Özgecan’ın veya Necla Sağlam’ın katillerinde olsaydı, bu cinayetler, bu vahşetler, bu acımasızlıklar da yaşanmayacaktı. 

Elbette, devletin, caydırıcı önlemleri alması ve bu tür cinayetlere karşı en ağır hukuki yaptırımları uygulaması gerekiyor ama, aslında herşey insanoğlunun vicdanında başlıyor, vicdanında bitiyor. Günden güne artış gösteren ağır vahşet olaylarının başka bir izahı yok galiba... 

Vicdan yoksunluğu... 

Vicdanı olmayanın, "insanlığı" da yok olup gidiyor işte...