Sevgili Okuyucular seçim atmosferine girildiği dönemlerdeyiz. Her köşede bir kulis her masada bir sohbet; tabii ki de bunlar demokrasinin getirdiği bazı haklardır. İnsanlar tabii ki de konuşacaklar, istişareler yapacaklar ama asla kutuplaşmamalıdır. Aynı coğrafyalarda yaşıyor; yeri geliyor aynı camilere aynı kahvehanelere gidiyoruz. Hoşgörüden asla uzaklaşmamız gereken bir dönemdeyiz.

Öncelikle milli birlik ve beraberliğimizi ortak paydamız olan memleketimizi unutmadan hareket etmeliyiz. Aynı safta namaza da niyetleniriz yeri gelir aynı cephede omuz omuz çarpışırız. Vatanını, memleketini seven Atatürk ilke ve inkılaplarını yaşayan ve yaşatan her insanla bu ortak paydaları yakalarız.  Ne demiştir Mustafa Kemal “ Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” Bu sözü unutmamalıyız; vatanını – milletini – bayrağını seven hepimiz yeri geldiğinde tek bir vücut olmasını bilmeliyiz. 

Yıllarca dış güçler tarafından hep ayrıştırılmaya çalışılan bir ülke olduğumuz aşikârdır; hepimiz biliyoruz emperyalist güçlerin bizlerin birliğini bozmak için türlü türlü oyunlar oynadığını. Bunu unutmamalıyız; bu güçler millet diyen gençlerle ulus diyen gençleri birbirine düşmen ettiler. Aralara, gruplar içine provokatif tipler yerleştirerek gençlerimizi etkilediler ve birbirlerine düşman ettiler. Bugün bizi yönetecek olan nice gençlerimiz kaybolup gittiler. Bunların bu oyunlarını hala yaşatmamalıyız diye düşünüyorum. Bu arada bazı istisnai durumların olabileceğine de inanıyorum ve o dönemlerde acı çeken, zarar görenlerin acılarını da hissetmiyor değilim. Ama bizim her zamankinden daha fazla bir olmamız gereken dönemlerdeyiz. Umarım beni yanlış anlamazsınız; ideolojisi, fikri olan zümrelerin hedefleri ve niyetleri bellidir ama bazı zümrelerin nerede ne yapacağı belli olmaz ve inanın en tehlikelisi de onlardır. Bu yüzden size bire bir zıt bir ideoloji olsa bile nerede ne yapabileceğini bilirsiniz ama nereye hizmet ettiğini bilmediğiniz bir gün başka yarısı gün başka konuşan insanların ya da grupların neler yapacağını kestiremezsiniz.

Esasında Sevgili Okuyucular ben başka bir şeyden bahsetmeyi düşünüyordum ama mevzu buralara geldi ve bende gelmişken birkaç kelam edeyim dedim; kusuruma bakmayın. Şimdi biraz beyin jimnastiği yapalım diyorum; sizler için de uygun olursa…

Sizce bir şey vererek oy istemek mi daha garip yoksa bir şey isteyerek mi oy vermek? Birinin birinden oy istemesi için illa bir şey mi vermesi gerekir yoksa biri birine oy verirken karşılığında bir şey mi istemesi gerekir? Biri bir şey verdiği zaman oy mu vermek gerekir?  Kimse bir şey alıp vermeden oy isteyemiyor/oy veremiyor mu? Oy istemeden önce kumanya yollamak caiz midir? Yoksa kömür aldıktan sonra oy vermek etik midir? Anayasanın 67. maddesinde bizlere tanınan seçme hakkımızın değeri kaç kumanyadır? Kaç ton kömürdür? Kaç kilo makarnadır, bulgurdur? 

“ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır “ hadisine girmek zaten istemiyorum; işin içinden çıkamayız, sonra bana kızabilirsiniz. TÜRKİYE CUMHURİYETİ Anayasasının 67. maddesinin bizleri tanıdığı “ Seçme ve Seçilme Hakkını” hakkıyla kullanmak, yaşamak, yaşatmak gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir çıkar gözetmeden seçilmek istemek ve yine çıkar gözetmeden işin hakkına uygunluğuyla seçim yapmak gerektiğini düşünüyorum. Unutmadan söyleyeyim yaptığımız yanlış tercihlerin cezasını bizler, çevremiz, toplumumuz, şehrimiz, ülkemiz çekecektir ve o Sırat Köprüsüne geldiğimizde karşımıza çıkacağını düşünüyorum. Bunlar benim fikirlerim, kendinize iyi bakın…