Sayın okular yaklaşık iki aydır gerek kişisel sebeplerimden, gerekse rahata çabuk adapte olan nefsimden ötürü beraber değiliz. Malumunuz karantina günleri başladı ve artık birlikte olmaya epeyce vaktimiz var.

Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş. Dünyanın öbür ucunda ki ülkelerde her gün yüzlerce kişi ölürken, biz kendi dalgamızda devam ediyorduk. Meğerse uzaklar yakın olabilirmiş ve uzak doğu aslında o kadar da uzak değilmiş. Dünya küçükmüş ve salgın konulu filmlerde izlediğimiz manzaralar gerçek olabiliyormuş.

İki ay öncesinde arkadaş ortamlarında bu virüsü tiye alıyordum. “Pek ciddiye alınacak bir şey olmadığını, ölüm oranın çok düşük olduğunu ve aralarındaki ticaret savaşından ötürü ABD’nin virüsü bizzat üretip eskilerden beri dünyayı etkisi altına alan virüslerin merkezi olan Wuhan’a yerleştirdiğini” söylüyordum. Fakat bugün baktığımızda ABD’nin tüm eyaletlerine salgın yayılmış durumda. Amerika salgının yeni merkez üstü haline geldi. Yani anlayacağınız ayıp etmişim, adamların günahını almışım. 

Bu virüsün nasıl ortaya çıktığıyla alakalı bir sürü teori var. Genelde hepsi iki merkez de toplanıyor. Birincisi doğal sürecin bir parçası; Wuhan’da ki vatandaşların yediği su yılanı, yarasa vb. bir havyandan, böcekten insanlara bulaştı ve yayıldı. İkinci teori ise; yeni dünya düzenini dizayn etmek isteyen bir takım ülkeler tarafından bizzat üretilip ve tüm dünyanın dikkati bir tarafa çekildi. Öbür tarafta işler kimseye çaktırılmadan tıkırında yürüyor. Bir nevi canbaza bak oyunu. Eğer bu teori doğruysa bunu ancak on sene sonra falan anlayabiliriz.  Benim düşüncem bu virüsün doğal sürecin bir parçası olduğu yolunda. Çin zaten yediklerinden içtiklerinden olsa gerek ortaya çıkardığı virüsler bakımından sabıkalı bir ülke. 1300’lü yılların ortalarındaki Büyük Veba Salgını da ilk Wuhan’da ortaya çıkıp ipek yolu kanalıyla Avrupa’ya ulaşıp yüz – yüz elli milyon Avrupalının ölmesine sebep olmuştur. 

Ya nereden nereye… Bugün bu salgın tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. İnsanlar planlar yaparken tanrı kıkır kıkır gülermiş. Dün hepimiz yazın yapacağımız tatil planlarını yaparken, DM’den kime yürüsek diye düşünürken, uçan arabaların hayalini kurarken bugün hepimiz el yıkamayı öğreniyoruz. Rüyamızda bedava dağıtılan kolonya görüyoruz. Hayat ne garip değil mi?

Hayatta hiçbir şey tek taraflı çalışmaz. Salgının götürdükleri ortada; sağlık, ekonomik, sosyal ve politik açıdan zararlı sonuçları olacaktır ama biz dolu tarafından bakıp getirdiklerine bakalım. 

Herkes bir koşuşturmacanın peşinden gidiyordu. Kimsenin durup soluklanacak, kendi içine dönüp düşünecek vakti yoktu. Şimdi ihmal ettiğimiz her şeye daha fazla zaman ayırabiliriz. Ailemizle vakit geçirebiliriz, kişisel gelişimimize önem verebiliriz, okumayı ertelediğimiz kitaplara başlayabiliriz, çoktandır izlemeyi istediğimiz ama izlemeye vakit bulamadığımız bir filmi gece vakti sabah işe gitme stresi olmadan izleyebiliriz. Öğlene doğru kahvaltımızı uzata uzata, gerine gerine yapabiliriz.

İnsanlık tarihinde bu tür salgınlar olmuş ve medeniyetler zaman  zaman böyle krizler yaşamışlardır. Her şey normale dönecek. Belki de ömrümüzün kalan bölümünde bir daha bu kadar boş vaktimiz olmayacak. Şikayet edip sızlanacağımıza tadını çıkartalım, keyif almaya bakalım gari. 

Sevdiğim söz: “Sakın, sakın tek bir kelime daha edeyim deme. Sakın tek bir yalan daha söyleme. Niye biliyor musun? Çünkü İnanırım!” – Ezel dizisinden

Tavsiye film: La Migliore Offerta

Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine veya instagram hesabına yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.

e-mail: [email protected]

İnstagram: b.bulut09