Eğer iyi bir siyaset erbabıysan  “ önce bir sorun icat edeceksin, sonra o sorunu çözüp kahraman olacaksın”. Sistem böyle işliyor. Tüm Dünyada sayısız örnekleri var. Toplum mühendisleri ( bazıları bu sıfata çok kızıyor/ okulu yok ama işi aldın mı maaşı akıllara zarar) işin böyle gittiğini az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde defalarca test etmişler. Ne koyduysalar sofraya yedirmişler ….

  Güzel ülkem uzun yıllardır “gelişme kabızlığı “ çektiğinden statüsü hala” gelişmekte olan ülkedir” . 

  1950 li yılların bize dayatılan ABD politikalarının ilk ayağı “üretmeyin oğlum üretmeyin” di. Buğday deposu koca ovalar tarımdan azade bırakılacak ama Dünya devi ABD den “ un alacağız”. Çok acıdılar “süt tozu” verdiler. Yalnızca bu durum bile bin yıllık devlet geleneği olan milletimizi uyandırmaya yetmeliydi. Ama süt tozunun içinde ne varsa “uyuttular bizi”. 

  Üretim olmaz, köylü ürününü satamazsa ne yapacaktı, kente göç edecekti! Bu kaçınılmaz son işte böyle geldi. Her mahallede bir milyoner yaratacağız sloganı da çok tuttu. Az küçük IQ su olan ( siz zeka da diyebilirsiniz) “yahu koca mahallede tek bir kişi milyoner olacaksa, gerisi ne fışkı yiyecek” diye düşünmedi. 

  Her şeyde olduğu gibi kente göçte de işin cılkını çıkardık. Gecekondu bölgeleri oluşturduk kentlerin çevresinde. Plansız, imarsız, izinsiz bu yapılar günümüzde “ KENTSEL DÖNÜŞÜM” alanları oldu. Ülke ekonomisine getirisini sürekli yazarlar/söylerler de ne kadar “ kambur getirdi” hiç açıklamazlar. 

 İstihdam 50-60 yıl öncenin en büyük derdi değilken şimdi niye ülkedeki en büyük 3 sorundan biridir “işsizlik”? 

   Hayvancılık ve tarımın can çelişmeye başladığı dönemler nedense hep “kente göçün” arttığı zamanlara denk gelir? Niye üretmeyen ekonomi büyüyemez diyenlere “ aptal “ gibi bakıyoruz? Gelişme ancak ve ancak üretmeyle olur. Sormazlar mı adama ne ürettin de büyüdün? 

  Hayvancılıkta en büyük maliyet kalemi “yemdir”. Yüzde 70-80 yeme, samana verirsiniz parayı. Gerisi çobanlık ve biraz da ilaçtır. Biz samanı yurt dışından alıyoruz. O son dönem demokratlarının burun kıvırdığı ve ÖZELLEŞTİRİLMESİNE bayıldıkları “ şeker fabrikalarının” bir başka faydası da “ küspedir”. Her şeker fabrikasının olduğu kentte “yem fabrikası” olması tesadüf değildir. Siz hayvancılık yapacaksanız “şeker fabrikalarını” açık tutmak zorundasınız! Oradaki artıklar “yem fabrikalarında” size en kaliteli yem olarak geri dönecektir. Üretmezsen gider Angola’dan sucuk alırsın. 

  Baktılar böyle olmuyor, hükümet son aldığı kararla “köyde yaşamayı” cazip hale getirmek için köyünde kalıp üretime katkı vereceklere 300 baş damızlık koyun vermeyi kararlaştırdı. Başından sonuna doğru bir hamle ama yine işin içine ŞARK KURNAZLIĞI girmezse! 

  Proje güzel de bir sorun var, köyde o işleri yapacak yaşta hiç kimse yok. Köylerde yaş ortalaması 65. Evet köylerde yaşayan en genç insanlar o yaş grubundakiler. 

Aynı projeyi kentlilere sormuşlar “ bu şartlarda” geri döner misiniz diye! Ankete katılanlardan yüzde 76 sı evet köye dönerim demiş. Ancak o konuda da bir sorun var, evet diyenlerin geri dönecekleri bir köyleri falan yok. Ya uzun yıllar önce tası tarağı satıp kente gelmişler yada memleketlerine hiç gitmediklerinden “evleri barkları” virane olmuş. Orada bir düzen kurmak için o 300 damızlık koyun yetmez anlayacağınız! 

  Her yazının sonunu, bir yerlere bağlamak zor. Bu kez bu yazıyı okumayı zahmet edenler lütfen kendileri bir son bulsunlar. Küçük bir tüyo vereyim “örneğin sizin geri dönebileceğiniz bir köyünüz var mı” ?