Şehrime gel sevgili.
Yarın çık gel.
Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel.
Gel ki bu şehir adımlarınla anlamlansın.
Gel ki bu şehir nefretim olmaktan çıksın.
Gel ki nefes alayım.
Gel.

Evet, Nazım Hikmet, ne kadar güzel söylemiş ve daha ne desin ?

Hepimizin şehrine beklediği isim mutlaka olmuştur ya da olacaktır. Aldığımız nefes bile sayılıyken, dünyalık bazı olgular gözümüze perde indirdi; önümüzü göremez, gördüğümüze yaklaşamaz, yaklaştığımızın değerini bilemez olduk. 

Ne sevenimiz oldu ne de sevdiğimiz; hep en güzel hislerimizi, en değerli zamanımız olan ömrümüzü hep yanlış insanlara harcıyoruz. 

Bakmadan görmeye, güvenmeden inanmaya; kandırılmaya ve hayal kırıklıklarına alıştık. Oysa Nazım bambaşka şeyler der dururdu bizlere. Ama ben her zaman diyorum zamanının en güzide aşk şairleri; Nazım olsun, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Ahmet Arif, Cahit Zarifoğlu ve niceleri olsun, bence bugün yaşasalar şiire bile küsebilirdiler. 

Benim şahsen şiire küsmem üç seneyi geçti; elim dizelere, hece ölçüsüne, uyak ve rediflere gitmez oldu. Bu dönemde şiire büyük ihanetler edildi, şiire pişman ettiler insanı.

Ne yapalım bizde küstük şiire, kusura bakmayın. 

Umarım bir gün tekrar elimiz şiire gider de hak eden insanları yazarız. 

Bu arada doğum günün kutlu olsun; unutmadan söyleyeyim.

Nazım’ım sen demedin mi bizlere, 

“ Gitmek” sadece bir eylemdir,

“ Unutmak “ ise kocaman bir devrim…