Askerde sıla hasreti, yar hasreti, aile hasreti çekmek adettendir…

Özellikle nöbetlerde bol bol düşünürsün özlediklerini…  

İş bu ya, nöbetten döndüğüm bir gün ankesörlü telefona sarıldım. Zonguldak’a doktor olarak hizmet veren yakın bir arkadaşımı aradım. Konuştuk, hasret giderdik biraz… Sonra o acı cümleler döküldü ağzından: ‘Sercan şu an yeri ve zamanı mı bilmiyorum ama bunu sana söylemeliyim… Ergin ağabeyi kaybettik…’

Hani film sahnelerinde olur ya, ankesörlü telefonun ahizesi oyuncunun kulağındadır. Acı bir haber alır… Gözünden iki damla yaş dökülür…

İşte bu sahnenin aynısını yaşadım o an…

Çok özledik be ağabey…

Gecenin bir körü ansızın ‘iyiliklerle, güzelliklerle dolu’ mesajlarını…

Esprilerle dolu konuşmalarını… Herkese; sanki saatlerce düşünmüşsün de bulmuşsuncasına ‘cuk’diye oturan lakaplarını…

Ismarladığın çayları…

Valilikteki odanda dertleşmelerimizi…

Sinirlenmelerini…

Deri ceketini, siyah deri fötürünü…

Nur yüzünü, öğütlerini…

Çok özledik be ağabey…

Aşkın’la geçenlerde bir plan yaptık… Gerçekleştirebilirsek ne mutlu bize… Şimdilik aramızda kalsın…

Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız güzel ağabeyim…

Mekanın cennet, toprağın bol olsun…

Son olarak acı ama gerçek bir şey söyleyeyim…

Elleri nasırlı, gözleri sürmeli madenci hala öksüz ağabeyim…

Seni seviyoruz Megastar!