Neresinden başlayacağımı bilemiyorum,

Gündem dolu değil, lebalep dolu, iğne atsan yere düşmez,

Sorunlar dağ gibi, hiçbir toplumun ağzının tadı yok, herkesin bir derdi var,

İstisnaları saymazsak dünyada mutlu bir toplum yok, mutlu bir toplum yok diye kimse karamsar değil, bizim dışımızda herkes kendi ülkesi ve insanları için arayış içinde.

Devletler de tıpkı insanlar gibidirler, mutlu olduklarında uzun ömürlü olurlar, mutsuz olduklarında kendi fitilini kendileri çeker ve kendilerini imha ederler.

İyi bir aile babası tüm zorluklara rağmen ailesinin geleceği için çözümler arar, bulur, geliştirir, aile düzeninin bozulmaması için elinden gelen çabayı gösterir, aile bireyleri arasında ayrım yapmaz, aile bireyleri de babalarına her türlü yardımı yaparak tüm zorlukların üstesinden gelmeye çalışırlar ve bu yöntemlerle başarılı olma şansını artırarak yollarına devam ederler.

Kötü bir aile babası sürekli dert yanar, sürekli karamsardır, aile bireylerini bir arada tutmasını bilemez, komşuları ile sürekli kavga eder, kumar oynar, hovardalık yapar, aile yavaş yavaş parçalanır ve dönüşü olmayan yola girdiğinde de kaybolur gider. Şimdi böyle bir aile yok oldu diye dünyanın sonu mu gelir? Hayır. Yine dünya dönmeye devam eder, ama kaybolup gidenler bir daha dünyanın döndüğünü göremezler, zaten dünyanın da çok umurunda değil.

Lafı uzatıp da sevgili okurlarımı germek istemiyorum ama böyle köşe başlarında yazı yazan bizler bazı şeyleri acı da olsa yazmak zorundayız.

Son gündemden başlayalım: ABD denen tek dişi kalmış canavar ülkemizin altını oyan başta PKK ve FETÖ olmak üzere tüm terör örgütleri ile dirsek temasını sürdürür, onlara silah yardımı ve lojistik desteğini esirgemez, bu meyanda ülkemize din adamı kisvesi altında papaz gönderir, hakkımızda her türlü bilgi  toplar, değerlendirir, bu bilgilerle strateji oluşturur, uygulamaya koyar ve netice almayı bekler.

Eğer biraz empati yapabilirsek ve kendimizi ABD nin yerine koyarsak ABD kendi davasında ne kadar haklı ve ne kadar kararlı olduğunu kabul etmek zorunda kalırız, empati yapmanın bir diğer faydası da karşı çözüm üretmek için iyi bir yöntemdir.

Bütün devletler dış politikalarında kendi ülkesinin çıkarlarını önüne koyar ve ona göre oyun üretir ve uygulamaya koyar, hiçbir ülke: X devleti benim terörist dediğim adamları aldı bana vermiyor diye salya sümük ağlamaz, hiçbir ülke de bir başka ülkede yargılaması devam eden vatandaşını isteyemez, istese de alamaz, ancak siz daha önce “sarı öküzü” ü verip de zayıflık gösterdi iseniz o başka…

Sözün özü: Türkiye Cumhuryeti’nin Losanne’da belirlenen sınırlarını bir türlü kabul etmeyen ve bu antlaşmayı senatosundan geçirmeyen, “ benim için Türkiye sınırları tartışmalıdır” diyen bir ülkeden bahsediyoruz. Şimdi böyle bir ülkenin başında Trump denen bir deli değil de dünyanın en akıllı adamı bile olsa sonuç değişmez. Ülkemizin bölünmesi, parçalanması, ülkemizin de dahil olduğu coğrafyada küçük kukla devletçikler kurularak ABD nin çıkarlarına hizmet edecek tüm oluşumlar ABD nin ulusal dış politikasıdır, gerisi hikayedir. Bu acımasız emperyalizme kafa tutmanın en iyi yolu da %  51 değil ülkenin % 100 ünü sevmek ve kimseyi dışlamadan ülke çıkarlarının geçerli olduğu yöntemleri deneyerek oyunlara karşı kendi oyunumuzu üreterek kırmadan dökmeden canavarı mat etmektir, aksi halde ağlayarak, şikayet ederek sonuç almak mümkün değildir. Tek dişi kalmış bu canavarın elinde tuttuğu terörislerle işi bittiğinde altlarındaki sandalyeyi yine ABD çekecektir, o zevki bile bize yaşatmayacaklardır. İşte böyle bir tehlike ile karşı karşıyayız. Devlet adamı burada belli olur.