Sevgili Oyucular seçim dönemindeyiz; liderler mitingler yapıyor, partililer çalışmalar yapıyor, bazıları çamur atma derdinde, kimileri ise seçim vaatlerini hazırlıyor. Malum Ramazan ayına girdik; inşallah yalandan vaatler, yalan sözler söylemezler siyasetçiler. Bu ayın hürmetine inşallah insanları kandırma yollarına girmezler. Ramazan ayının fazileti ve bereketi herkesin üzerine olsun; hepinizin bildiği üzere oruç, sadece bir şey yemek ve içmekten uzak durmak değildir. Bu arada kimse merak etmesin bu dönemin fiks sorularını sizlere sormayacağım. Sakız çiğnemek, diş fırçalamak ya da küfür etmek orucu bozar mı? Yıllardır çoğu aynı isim olan kişiler televizyonlara çıkıp bir ay boyunca bu sorulara cevap verirler ve paraları cukkalarlar. Mevzular, sorular her şeyin çoğu aynıdır; anlayacağınız televizyonlarda her sene bir önceki seneden 10 gün önce aynı şeylerin konuşulduğu programlar yapılmaktadır. Hem de ciddi güzel paralara…

Nasıl bu mevzuya girdim bilemedim kusuruma bakmayım; ben seçim vaatlerine gireyim biraz. Malum önümüzdeki süreç bu konularla çok muhatap olacağız. Kimi daha özgür bir ülkeyi vaat ediyor ama yıllardır ülkeyi yöneten insanlar diyor bunu da; beynimi bulandırıyor bu söylem. Kimi parlamenter sisteme geri döneceğiz diyor, kimi mal varlığını açıklayarak vaatlere başlıyor. Herkesin kendi vaatleri, kendi söylemleri bulunmaktadır. Benim de burada bir tarafım var; daha önceden sizlere aktif siyasette bir görev aldığımı söylemiştim. Ama ben köşemde tarafsız daha doğrusu en başta yazmaya başladım çizgide yazarak köşeme devam etmek istiyorum diye sizlere söylemiştim. Benim siyasetten uzak, aktif siyasi düşüncemi bir kenara koyarak her zaman istediğim ve benim için önemli olan “ Parlamenter Sistem ve Kuvvetler Ayrılığı “’dır. Bu vaatlerin dışında devlet sisteminden daha aşağıya halka doğru inen vaatler de verilmektedir. Dediğim gibi herkes kendi vaatlerini anlatmaya, açıklamaya çalışmaktadır. Kimi daha tam olarak kozlarını oynamadı; bazıları çamur atma siyasetinde, kimileri de doğru zamanı beklemekte sanırım. 

Ben bu vaatler yapılırken dikkat edilmesi gereken bir husustan bahsetmek istiyorum. Ülkemizde insanlar mutsuz hem de öyle böyle bir mutsuzluk değil bu. Ulusal basından okuduğum bir haberden bir alıntı yapacağım:

“Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de, 2012 yılında 37 milyon 351 bin 187 kutu, 2013 yılında 37 milyon 355 bin 35 kutu, 2014 yılında 39 milyon 246 bin 223 kutu, 2015 yılında 43 milyon 563 bin 596 kutu antidepresan kullanıldı. 2016 yılının ilk 9 ayında, 33 milyon 638 bin 916 kutu ilaç tüketimi gerçekleşti. Ve yine aynı haberde “ Türkiye’de ruh sağlığı hastanelerinde doluluk oranı yüzde 100’e ulaşmış durumda. Bugünkü yatak kapasitelerinin 8 ile 10 katı daha fazla yatak sayısına ihtiyaç var” diye devam etmektedir. “

Ülkemizde her 10 kişiden birinin antidepresan kullandığı söylenmektedir; ben bunun 6-7 kişiden biri olabileceğini düşünmekteyim. Bizler bu tarz ilaç kullandığımızı, psikiyatrik ve ruhsal muayenelerimizi insanlarla paylaşmayı sevmeyiz. İnsanlarımız mutsuz, aileler mutsuz ve umutsuz. Hele anneler; çocuklarının geleceği için o kadar umutsuz ki mutsuzluklarını gözlerinden anlayabiliyorsunuz. Ama şu da var; ülkede bir kesim de hayatlarını yaşamaktadır, her ne kadar azınlıkta olsalar da çoğunluğun halinden ya haberdar değildirler ya da haberdar olmak işlerine gelmiyor. 

Daha fazla uzatmadan konuyu toparlarsak; insanlar, aileler, çocuklar ve anneler mutsuzdur. Babalarda mutsuzdur ama genelde belli etmezler o yüzden onlar için konuşmayacağım. Hele kırsal kesimlerde ben annelerin çoğunun mutsuz olduğunu düşünmekteyim ve neredeyse çoğunun çocuklarının geleceği için endişelendiğine inanıyorum. Ben bekâr bir insanın; çocuğum falan yok, daha eş adayım bile yok ama ben gelecek ve çocuklar için müthiş endişeliyim. Şu hayatımda yaptığım, yapmaya çalıştığım şeylerin çoğu çocuklara güzel bir gelecek sunmak, şu çıkar ilişkilerine bulanmış bencilliğin hüküm sürdüğü dünyayı güzelleştirmektir. Mutlu annelerin olduğu dünyada yaşamak dileğiyle…