Uzun yıllar önce, Kozlu Stadı'nin çarşı içinde, Kozlu meydanının da ağaçlar içinde olduğu yıllardı.

Sahilde Birinciler'in işlettiği o güzelim çay bahçesinin, Kozlu'da iki, Kılıç ve İhsaniye'de birer sinemanın olduğu yıllardı.

Kasaptarla Mahallesi'nde güzel bir futbol takımımız vardı.

Arkadaşımızın biri Zonguldak'tan hafta sonu gelecek birileri ile maç ayarlamıştı.

Kozlu'yu temsil edecektik.

Maç gününe kadar uyuyamadım.

Hafta sonu Kozlu'nun en güzel sahası olan dere kenarında yapılacaktı maç.

Bahar aylarının o ılık havası ve taze çiçeklerin kokusu sarmıştı her yeri.

Derenin çekilmesiyle  sapsarı ve yumuşak toprağı ile ve İnönü Stadı'nı kıskandıracak çimleriyle sahamız hazırdı.

Kozlu'nun mahallelerinden bir sürü seyircimiz vardı.

Topbaşı'ndan, Kılıç'dan, Güney Mahallesi, Taşbaca, İhsaniye, Merkez; oradaydı herkes.

Hepsi bize tezahürat yapıyordu.

Kozlu'yu temsil ediyorduk.

Dile kolay.

Haftaya da Topbaşı ile maç yaptık aynı yerde.

Bu sefer Güney Mahallesi, Taşbaca ve Kılıç ile birlikte Domuzinindeki arkadaşlar bizi tutuyor, 19 Mayıs ve Merkez ise rakiptiler bize.

Haftaya Taşbaca ile maç yaptığımızda seyirci olarak arkamızda sadece Domuzini vardı.

Haftaya rakip bulamadık.

Biz de mevcut takımımızı aşağı mahalle ve yukarı mahalle olarak ayırdık.

Seyirci de kalmadı tabi..

Siyasilere hıssadan hisse.

Bizi tarih boyunca hiçbir düşman alt edememiştir.

Hep kendi içimizde ki bölünmelere kurban gittik.

Bölündükçe de arkamızda kimse kalmadı.

Siz bugün insanları yerli yabancı diye ayırırsanız sizin de arkanızda gün gelir kimse kalmaz.

Hele hele kafatasçılığın alasını yapıp bir de yavuz hırsız gibi başkalarını kafatasçılıkla suçlamak..

İnanın bunu kimse yemez.

Kendi ekibini sağlam tutmak elbette önemlidir.

Ama birilerini ihya edip diğerlerini idare etmek..

Bunu da kimse yemez.

Önümüz seçim..

En büyük tehlike bölünmektir.

Hele bölünmeye meyilli bir geçmişimiz varsa.

Aman dikkat.

Bazı hataların telaffisi yok..

Olmayacak da...