Dün Giresun, geçen yıl Rize, birkaç ay önce Artvin/Hopa-Trabzon/Köprübaşı ve daha birçok sel/heyelan olayını haber yapan televizyon kanallarını üzülerek izliyorsunuz değil mi? 

   Ömrünü bilime adamış Jeoloji hocalarının basına yansımakta zorlandığı cılız ! uyarılarını hiç dikkate alan oldu mu? Cılız; onların isyanı değil basının o isyanı yansıtma biçimiydi …

   Karadeniz sahil yolu derelerin denize akış yönüne doğru yanlış şekilde planlanmıştı. Birkaç iyi niyetli ve cesur insanın “yapmayın etmeyin, doğa kendine ait olanı eninde sonunda alır, derelerin denize buluşacağı yerlere beton dökmeyin, suyun önüne engel koymayın, planları yeniden gözden geçirin” dediğinde “her şeye karşı çıkan bu komünistler ülkenin ilerlemesine engelden başka bir şey değildir” büyük tepkiye uğramadılar mı? 

  Karadeniz’in canı derelerdir, oralara HES’LERİ sıralamak cinayettir, bu derelerin suyu hayattır, yapmayın etmeyin diye ellerindeki pankartlarla eylem yapanları Jandarmanın tüfek dipçiğiyle dağıtmadınız mı? Alınan ÇED raporları HESLERİN aleyhinde olduğunda hemen yeni bir ÇED raporu için girişim yapılıp “olumlu karar” çıkartılmadı mı? 

  HES eylemlerini sanki devlete karşı bir “iktidarı yıkma hareketi “gibi gösteren medya ve çanak tutucular bugün ağlıyor mu ne? İnanın hiç samimi değilsiniz! 

   Dere yataklarına ev yapabilmek ve 40-50 yıllık ömrünü “zengin geçireceğini” zannedenlerin yerel yönetimlerle ortak işledikleri suç değil midir “ o yanlış yapılaşma” ? Sonra KARADENİZ doğası gereği akmaya başlayınca “sanki ilk kez sel oluyormuş gibi şaşırıyoruz” … 

   Yayları kontrolsüz imara açanlar, Katar emirlerine/ Arap turistlere şirinlik yapan yerel halk ve esnaf “gelsinler memlekete para geliyor, bunda karşı çıkacak ne var diye DOĞA KATLİAMINA göz yumanlar, baltaları ile suç ortaklığı yapanlar ve görmezden gelip aklı sıra suça dahil olmayanlar … Kendi vicdanlarıyla hiç yüzleşiyor mu acaba? 

  “ Bunlar yatırıma da yabancı sermayeye de karşı çıkarlar, ufukları bu kadardır, vizyonları yoktur. Karadeniz’e para akacak” diyenler ne sanıyordu Karadenizliler tarihlerinde hiç aç kalmadılar, o topraktan ürettiler, evlatlarını besleyip büyüttüler. Ürünlerinin fazlasını satıp para kazandılar. Bereketlidir o yöre; ÇAY ürettiler, FINDIK ürettiler, TÜTÜN ürettiler, hayvan besleyip, arıcılık yaptılar. Yaylada geçirdikleri her yaz dönemi ülkenin her bir yerinden akrabaları, kardeşleri ile bir araya geldiler. Gurbetteki çocuklarına-yakınlarına fındık yolladılar, tereyağ-bal/turşu yolladılar. Nasıl bir bölge ki turizm olmadan bu kadar bir zenginliğe sahip? O insanlar uzun yıllardır onları hiçbir şeye muhtaç etmeyen bir güce sahiptiler; “ ÜRETİME” …

  Fındık bahçeleri çalı çırpı dolmaya başladığında, ilk çay tarlası sökülüp KİWİ ekildiğinde ve “tarım yapmayın size dönüm başına para verelim, nasılsa yurt dışından bunlar geliyor, siz hazır yiyin” denildiğinde artık KARADENİZ için çok geç olmuştu. 

   Bugün ekranlara çıkıp gözyaşı dökenlere veya suçu DOĞAYA atanlara sormak istiyorum bunca yanlış sıra ile yapıldığında SİZ NEREDEYDİNİZ?