Rakamlar Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezinin açıkladığı değerler. Lafı uzatmayacağım, halk olarak resmen BATMIŞIZ. 34.5 milyon kişinin bankalara 900 milyar lira kredi /kredi kartı ve tüketici kredisi/borcu var. Bu rakamlara birde “ konut kredisi kullanan” 2 milyon 600 bin kişiyi de eklersek durumu daha net ortaya koymuş oluruz.

  Felaket tellallığı yapmak amacında değilim. Küçük bir “ ekonomi MR “ çekelim istedim. Nasıl sırtınızda bir ağrı olduğunda yada başınızda normal olmayan bir sızı hissettiğinizde doktor hemen bir MR ÇEKELİM diyorsa, zaman zaman bu tip MR lar gerekli olabilir.

  Ülke nüfusunun ağırlıklı kesimi “tek maaşla” geçinen milyonlar olduğundan bu yazının muhatabı evine 2-3 veya 6 dan fazla maaş girenler değildir. Onlar lütfen bu yazıyı okumadan LA FONTENDEN masallar yazan diğer köşe yazarı arkadaşları okuyabilirler. EKMEK bulamayanlar PASTA yesinler diyen ünlü Fransız kraliçesi MARİE ANTOİNETTE gibi zevzek zevzek yorum yapanlar her dönem olmuştur. Ancak unutulmamalı ki o kıt zekalı Kraliçenin narin kellesi daha 38 yaşında Paris’in CONCORDE meydanında giyotinle kesilerek ileride pasta yiyerek OBOZİTE olması önlenmiştir. İlerleyen yıllarda Fransız yapımı olan uçaklara CONCORDE isminin verilmesi ile bir bağlantısı var mı bilemiyorum ama o ihtilal Fransız halkının bayağı ilerlemesine ve şimdilerde istedikleri zaman PASTA yemelerine olanak sağlamıştır.

  Peki biz Türk halkı olarak içinde bulunduğumuz duruma nasıl geldik? VERESİYE DEFTERİ yüzünden bu haldeyiz. Bizi yıllarca “ alçak gönüllükle “ finanse eden mahalle bakkallarını, kasapları, manavları ve onlar gibi küçük esnafa ilk ihanet ettiğimizde aslında ilk KREDİ KURŞUNUNU yemiştik ama olayın sıcaklığından mermi yarasını hissedemedik. “ Git oğlum bakkala şunu al, yazdır deftere” “ evlat kasaptan ET al, biraz ciğer ve bir tane de tavuk yazdır veresiye defterine “ dediğiniz günler aslında TÜRK halkının en güzel günleriydi. Belki her apartmanın altında bir ZİNCİR MARKET yoktu ama ne ararsan bulacağın o küçük esnaflar vardı etrafımızda. Ne büyük bir güç olduğunu şimdilerde anlıyoruz, cebinizde hiç para olmadan ve onlarca resmi kağıda imza atamadan bir işyerine girip istediğiniz her şeyi alıp, sorgusuz sualsiz çıkıp gitmenin özgürlüğünü.

  Hainler asla hainlik yaptıklarını itiraf etmezler ve sürekli başkalarını suçlarlar. Olayla uzaktan yakından alakası olmayan kişileri hedef gösterirler. O toz duman arasında kendileri “ buharlaşır” ama ortada büyük sorunlar bırakırlar.

  Çağ değişiyor artık küçük esnaf mı kaldı diyen SALAĞA söylüyorum, hiç gittin mi İtalya’ya yada Fransa’nın en burjuva kenti olan NİCE? Mahalle aralarında hala o güneşten sararmış mavi görünümlü önlüğüyle neredeyse tüm mahalle sakinlerini tanıyan bakkal yada manavlar duruyor. Üstelik “ devletin vergi koruması altında” ticaretlerini sürdürüyorlar. Orada da zincir marketler sarmış etrafı ancak buna rağmen “ yangında ilk kurtarılacak” önemde görülüyor o küçük semt esnafları.

  Size anlatılan her masalı HAYATIN GERCEĞİ gibi algılarsanız, cebinizde para olmadığında asıl hayatın gerçeğini öğrenmiş olursunuz. Eğer küçük esnaflar hala ayakta kalabilseydi ülke ekonomisi yine aynı sorunlarla boğuşacak ve siz hala aynı komik ücretlere çalışıyor olacaktınız. Ama tek bir fark olacaktı, sizi güler yüzüyle “  veresiye defteriyle” destekleyen o esnaflar hala çocuklarınızın evden gidip bir şeyler alabileceği uzaklıkta olacaklardı.

   Markette un 50 kuruş ucuz diyen teyze, pazarda istediğim gibi seçemiyorum diyen emekli amcam, şimdi o marketlere müzeye girer gibi gidiyorsun. Tur atıp duruyor, rafları inceliyor ama poşetin boş çıkıyorsun.