Bu başlık iş olsun diye seçilmedi. Günümüzde belki de konuşmadığımız ancak mutlaka kanayan yaraların, bitmesini istediğimiz sorunların, gelecekle ilgili kaygılarımızın ortaya çıkarılması gerekiyor. Bu ülke hepimizin. 

  Devlet biberonundan beslenen banka sahiplerini görmüştük 1990 lı yıllarda. Miktarı büyük sayılmasa da ülkeyi sıkıntıya sokan bir ekonomik kriz yaşamıştık. O dönemin 8-10 milyar doları bu ülkede nasıl bir tahribat yaptı iyi hatırlıyoruz. Aslında o krizden ders almamız gerekiyordu ama acaba gereken ders çıkarıldı mı? 

  Devlet destekli kredilerin, devlet garantili borçlanmaların rakamlarını o dönemin yükümlülükleriyle karşılaştırırsak ortaya komik bilançolar çıkacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu yıl içinde ödenecek dış borç stokunun 180 milyar dolar civarında olduğunu söylersem, niye komik bilançolar dediğimi anlarsınız. 

  Elbette Türkiye; güçlü bir ülke. Kaynaklar bakımından Avrupa’daki bir çok ülkeden avantajlıyız. Peki bu kaynak avantajını doğru değerlendirebiliyor muyuz? Yanıtı ben değil siz kendi kendinize vereceksiniz. Ne üretiyoruz? Açın 2016-2017 rakamlarını bu güçlü ülke ne üretmiş bir bakın. Şimdi çocukların ellerinde oyuncak olan “ Flash bellek “ üretebiliyor muyuz mesela? O küçücük çipli aleti yurt dışından mı alıyoruz? Ağırlığı 5 gram olan bellek 50 lira, sen bir kasa portakalı 25 liraya Rusya’ya satmak için uğraşıp duruyorsun! 

  Sorunlar konuşulmazsa çözüm yolları nasıl bulunacak? Büyük firmaların AR GE( araştırma geliştirme) birimleri belki iyi niyetli çalışıyor ama son yıllarda hangi aşamaları kaydettik? 

  Hadi yılların tarım ülkesi Hollanda’yı geçemiyoruz, peki niye merak etmiyoruz o Konya kadar, ki bir çok yeri su altında/ olan adamlar bu işleri nasıl başarıyor? 

  Üreten ülke sorunlarını çözmeye başlamış demektir. Bizim derdimiz o değil ki, kim 2019 seçimlerinde kentinden milletvekili adayı olacak? Kim il başkanı olsun, kim kimi yesin!

  En ufak ekonomik teklemede ortalığı ayağa kaldıranların büründüğü suskunluk anlaşılır gibi değil. Emekli mutsuz, EYT li olup emekli olmak için gün değil yıl sayanlar mutsuz dahası umutsuz, okul bitiren genç insanlar “ bezgin” , yüksek okullardaki geleceğimiz olan gençler “kaygılı”. 

  Ama bizim derdimiz o değil. Varsa yoksa vitrindeki Türkiye.

 Sürekli borçlanarak daha nasıl yüzdüreceğiz bu 82 milyonluk gemiyi? Üstelik üzerimize aldığımız 4 milyonluk mülteci ağırlığı da var? En yakın akrabasını evinde ağırlamaya 5 gün tahammül edemeyen bu ülkenin bireyleri sokaklarda “insanlık dersi” veriyor. Doğrusu buymuş, insanlık bunu gerektirirmiş! Yahu bayramda kapısına gelen çocuklara harçlık yerine en ucuz Pazar şekerini alan adamları bilmesem “inanacağım” ! Ne zaman bu kadar bonkör olduk? 

  Elbette bir Müslüman ülke etrafında olan bitene kayıtsız kalamaz. Ama Anadolu’da meşhur bir söz var “ eşeğe binmenin bile bir usulü vardır” …. 

  Eğer market raflarındaki büyük fiyat değişimi görüyorsanız ne demek istediğimi daha kolay anlatabilirim. Ama yok benim tuzum kuru diyorsanız zaten yukarıdaki yazının muhatabı da siz değilsiniz.