Tarih 1 Mayıs 2070, hastanedesin ve yoğun bakımda cam kenarında bir yatakta yatıyorsun. Her yerinde borular takılı, zar zor nefes alıp veriyorsun. Mecburiyetten ara sıra yanına uğrayan hemşirelerden başka seninle muhatap olan kimse yok.  Kimsenin umurunda değilsin. Annen, baban çoktan göçüp gitmiş öbür tarafa. Çocuklarının kimisi yurt dışında kimisi bilmem nerde dünya işleriyle meşgul. Yalnızsın, kimsesizsin, değersiz ve acizsin. Özgüvenini ve onurunu kaybetmişsin çünkü ellere muhtaçsın, çünkü her yerin kırış kırış ve çok çirkinsin. 

Kafanın içinde dönüp duran hatıralarından başka sana kendini iyi hissettiren hiçbir şey yok. O hatıralar da o yaşanan günler de yalan olmuş çoktan. Tüm şahitlerin ölmüş.

Zar zor kafanı pencere doğru çeviriyorsun. İlkbaharın tam ortası, her yer yemyeşil. Ufaktan bir bahar yağmuru çiselemiş ve gökkuşağı çıkmış. Çiçekler açmış, böcekler ötüyor, kırlarda sevgililer el ele yürüyor. Bir iç geçiriyorsun, hayıflanıyorsun gençliğinde şu güzelim mevsimde evde yatarak geçirdiğin günlere. Diyorsun ki “Her şey boşmuş. O kadar da ciddiye almaya gerek yokmuş, tiye almak lazımmış hayatı. İnsan neşeli olmalıymış kardeşim! Mesela,  güneşin doğuşunu seyretmeliymiş. Doğaya karışmalı; nehirlerde yüzmeli, ormanlarda yürümeliymiş yalın ayak. Çocuklarla oynamalı ve boğazı şişene kadar dondurma yemeliymiş.”

Birden fenalaşıyorsun, kalbin deli gibi atıyor ama nefes alamıyorsun, gözlerin pörtleyip yuvalarından çıkıyor, su gibi ter fışkırıyorsun. Aniden bir boşluk ve bir rahatlama geliyor. Uhrevi bir ortam ve bir ziyaretçin var.

Azrail siyah takım elbisesiyle gelip oturuyor baş ucuna, ayak ayak üstene atıyor ve bir sigara yakıyor. Sana da uzatıyor bir tane “Al, yak” diyor. Koskocaman Azrail bu reddedilir mi, sen de tüttürüyorsun. Sigarasından son fırtı çekip basıyor küllüğe. “Bitti!” diyor. “Hadi Abbas vakit tamam, gemi kalkıyor limandan” diyor. Bütün hayatın film şeridi gibi gözünün önünden geçiyor. Yarım kalmışlıklara bakıyorsun, pişman oluyorsun ama son pişmanlık fayda etmeyecek biliyorsun. Çünkü dönülmez akşamın ufkundasın ve vakit çok geç.

Hiç umudun yok ama “Ya tutarsa” diye yalvarıyorsun. “Ben hep yarım bıraktım, boş yaşadım, sahip olduklarımın ve hayatımın kıymetini bilemedim, çok pişmanım, ikinci bir şans veremez misiniz?” diyorsun.

Bir sigara daha yakıyor… Biraz düşünüyor…

“Bak herkes bizden ikinci şansı istedi ama biz kimseye vermedik. Düşündüm de bir kereden bir şey olmaz. Madem hatalarını anladın, madem çok pişmansın, bugün iyi günümdeyim, yapayım sana bir kıyak” diyor. Ve ekliyor “Seni bir defaya mahsus 1 Mayıs 2020’ye göndereceğim. Bu son şansın, ikinci kez geldiğimde kesinlikle böyle bir şey olmayacak, iyi değerlendir, yaşadığın her anın tadını çıkar” diyor. Sonra bir karartı geliyor ve kendinden geçiyorsun. Açıyorsun gözlerini, şu andasın, Bilgehan Bulut’un köşe yazısını okuyorsun. Son derece sağlıklısın, güzelsin ve gençsin. Köşe yazımı bitiriyorsun, pencereye gidip dışarıya bakıyorsun. Mevsimlerden bahar, her yer yemyeşil. Çiçekler açmış, böcekler ötüyor, kırlarda sevgililer el ele yürüyor.

Sonunda; her şey bittiğinde, önemli olan yaptıklarınızdır.

Sevdiğim söz: “Sadece bir kez yaşarsın” – Asena Sude Sukas

Tavsiye Dizi: You

Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine veya instagram hesabına yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.

e-mail: [email protected]

İnstagram: b.bulut09