Sevgili Okuyucular “ Siz hiç ne yapacağınızı bilememe telaşını yaşadınız mı? “

Biz genç kardeşlerimle her gün yaşıyoruz da;

Yemek öğünlerinde ve bolca gece yarılarında uykuyla cebelleşirken…

Bu nasıl bir telaş bileniniz var mı? Hani komşusu açken tok gezen bizden değildir ya?

Ama “ Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık ” var değil mi?

Yok yok pardon; bir de “ Hep bana hep bana “ durumları vardı.

Son zamanlarda bir de “ Ben var ya ben “ halleri ve bir sürü benli cümleler;

“ Ben yaptım, ben ettim, ben konuştum, ben hallettim vs… “

O değil de “ En son ne için kaygılandınız? “

Merak ediyorum; geleceği, hayalleri, hedefleri ve en önemlisi memleket için ne kadar endişelenen vardır. 

Yoksa sadece kendi ceplerimiz mi yoksa menfaatlerimiz mi tek kaygı noktamız.

En son ne zaman tanımadığınız bir çocuğun sokakta başını okşadınız; ben bugün ( siz okurken dün diye okuyun lütfen ) çarşıda ışıklarda karşıdan karşıya geçerken bir erkek çocuğunun başını okşadım, baktı, gülümsedi ve göz kırptı. Şimdiki çocuklarda müthiş bir zekâ var.

O kadar çok derin şeyler yazasım, analizler yapasım var ki inanın anlatamam ama bazen iki saçma kelam kadar değer görmüyor; kâh popülistlik yaklaşımlar kâh cinsiyetçi tutumlar kah da yalakalık mevzuları…

Bazı bireysel menfaatler için yapılan işler vardır; hani ortamlarda adına fedakârlık denilen. Bir de “ Kendini ya da önemli bir şeyi feda etmekten kaçınmayan, özverili “ anlamında bir fedakârlık var. Bu fedakârlık da bireysel amaç ya da menfi bir unsur yoktu. Yazım ve edebiyat konusunda ilerlemek hedefinden olan ben “ Bakın sizin için yeri geldi uyumadım, yeri geldi bilmem nereye gitmedim de köşe yazdım “diye bir açıklama yapsam. Bana göre bu saçma bir açıklamadır çünkü burada kesinlikle fedakârlık yoktur; o kişinin kendi hedefleri doğrultusunda yaptığı bir eylemdir. Fedakârlık bambaşka bir şeydir; o yüzden fedakârlık maskesini de her koşulda prim kazanmak için kullanmamak gerektiğini düşünüyorum. Feda+kâr+lık ile fedakârlık arasındaki dünyalar kadar farkı bilmek, görmek ve ona göre muamele yapmak lazım.

İnanın Sevgili Okuyucular, o yalandan samimiyetler, samimiymiş gibi “ Canımlı – cicimli cümleler “ ki içlerinden kim bilir neler geçerken… 

Bırakın abicim yapmayın; neyse odur; net olun.

He bu arada bir de yüksek sesli konuşmalar var değil mi? Hani haklıymışsın psikolojik etkisini verecek büyük harflerle hiddetli konuşmalar; arkadaş ne gerek var? Gerek yazarken gerekse konuşurken “ İster haklı ol ister haksız “üslup diye de bir gerçek var. Üslup, haklıyken bile haklılığının kıymetinin olmamasını sağlayan bir tavırdır. İnsanın üslubu, yaklaşımları, hareketleri ise karşısındaki insana karşı kafasında olan düşünceleri yansıtır; bu da benden haddim olmayarak sizlere bir ipucu olsun.

Sevgili Okuyucular dikkat edin her yüzünüze güzel konuşup gülümseyen insanlara inanmayın! Arkanızdan konuşurlar; kâh kusurlarınızı konuşurlar, kâh bilmeden çıkarımlar yaparlar…

Rabbim kimseyi kendimizden küçük görecek kadar kibrimizle bizi sınamasın, yalandan samimi diyaloglarla karşılaştırmasın, tutulmayacak sözlerle umutlandırmasın, bilerek ya da bilmeyerek başkalarına basamak olacak durumlara düşürmesin inşallah.