D. Periodontoloji Uzm. Dt. Ömercan Aktar, "Diş eti hastalığı yavaş ve sinsi ilerleyen bir hastalık. Toplumda diş veya ağız içerisindeki sorunun ağız içerisiyle sınırlı kaldığıyla alakalı bir algı var, böyle değil, iltihabi bir durum tüm vücudu etkileyen biyolojik bir süreci tetikliyor. Özellikle kalp kapak hastalığı bulunan hastalarda dikkat etmek gerekiyor, kalp kapak iltihabını ve hayatı tehdit eden tabloya neden olabiliyor. Hamilelik planlaması varsa önce mutlaka diş tedavilerini yaptırmalarını öneriyoruz. Erken doğum riskini ciddi manada artırdığını gösteren güncel veriler söz konusu" dedi.
Toplumda ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çeken uzmanlar, diş eti hastalıkları ve neden olabileceği problemlere karşı uyarıyor. Diş eti problemlerinin diş eti kanaması, ağız kokusu, diş etlerinde ağrı veya hassasiyet gibi belirtilerle kendini gösterebildiğini söyleyen Güngören Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi'nden Periodontoloji Uzm. Dt. Ömercan Aktar da tedavi edilmemesi halinde hastalığın sessiz bir şekilde ilerleyerek daha ciddi bir süreç oluşturabileceğine dikkat çekti. Kalp hastaları ve hamileler gibi gruplarda etkilerini anlattı.
"Dişleri çevreleyen dokuların iltihaplanmasıyla diş eti hastalığı oluşuyor" diyerek sözlerine başlayan Periodontoloji Uzm. Dt. Ömercan Aktar, "İlk aşamada kızarıklık, kanama, şişkinlik gibi belirtiler veriyor, bu aşamaya gingivit diyoruz, doku hasarı genelde geri dönebilir oluyor. Tedaviye başlanmadığında, ilerlediğinde artık kalıcı doku hasarı oluyor, ileri cerrahi tedaviler gerekebiliyor. Temel nedeni; mikrobiyal dental plak dediğimiz bir oluşum. Bu balçık kıvamımda bir tabaka, içerisinde organizmalar canlı ve ölü bakteri, gıda artıkları, tükürük bileşenleri var. Her yaş skalasında görülebilir, illa yaşlı hastalarda görülecek diye bir şey söz konusu değil. Ağız bakımı iyi olmayan, sistemik hastalığı olan, genetik olarak yatkın bireylerde de çok sıklıkla görülüyor. Beslenmenin özellikle çok önemli bir rolü var. Bireylerdeki vitamin, mineral ve protein eksiklikleri diş eti hastalığının alevlenmesini ve gidişatını çok etkiliyor. Özellikle uzak durulması gereken bir gıda grubu var; rafine karbonhidratlar. Düzenli tüketildiğinde ağızda asidik ortam oluşuyor, asit üreten bakterilerin sayısı oldukça artıyor. Erken tanı gerçekten önemli, hastalar kolaylıkla fark edebilir. Örneğin; dişlerini fırçaladığında, bir şeyi ısırdıklarında oluşan bir kanama, ağız içerisinde kötü tat, koku en basit belirtileri diyebiliriz" dedi.
Tüketilen ürünlerin ağız ve diş sağlığına etkileri olduğunu söyleyen Uzm. Dt. Aktar, "Fast food dediğimiz gıdalar enerji yoğunluğu olarak yüksek ama lifli değiller, tok tutmuyorlar, gün içerisinde sürekli bir atıştırmalık hissi olacağı için tekrar tekrar ağız içerisi asit atağına maruz kalıyor. Bu da hem diş çürükleri hem diş eti hastalıkları bakımından bir risk teşkil ediyor. Genelde toplumda diş veya ağız içerisindeki bir sorunun ağız içerisiyle sınırlı kaldığıyla alakalı bir algı var, böyle değil. Ağız içerisindeki iltihabi bir durum tüm vücudu etkileyen biyolojik bir süreci tetikliyor. Özellikle kalp kapak hastalığı bulunan hastalarda dikkat etmek gerekiyor. Tedaviye başladığımız zaman eğer kanamalı bir işlem yapılacaksa bakteriyemi riski var, bu ne demek; bakterilerin kana karışması. Normal insanlarda bu durum pek bir problem oluşturmazken kalp kapağı hastalarında kalp kapak iltihabını ve hayatı tehdit eden tabloya neden olabiliyor. Geldiğinde gerçekten bu bilinçle hareket eden hastalarımız da var ama haberi olmayan hastalarımız da oluyor. Şeker hastalarının tedavilerine başlarken mutlaka son 3 aylık şeker regülasyonunu gösteren sonuçları istiyoruz. Konsültasyon isteyip tedavilerine başlayabiliyoruz. Kontrol altında olmayan şeker hastalığı diş eti hastalığını da alevlendirip daha da şiddetlendirebiliyor" ifadelerini kullandı.
Hamilelik düşünen kişilerin mutlaka öncesinde diş tedavilerini tamamlamaları gerektiğini ifade eden Uzm. Dt. Aktar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hamile hastalarımızda erken doğumla beraber düşük doğum ağırlıklı bebek riskini barındırıyor çünkü ağız içerisinde sürekli devam eden inflamatuar bir durum, enfeksiyon, kana karışan bakteriler sebebiyle de rahim duvarını kasarak erken doğuma risk hazırlayabilir, bu riski artırabiliyor. Hamilelik planlaması varsa önce mutlaka diş tedavilerini yaptırmalarını öneriyoruz. Yaptıramadılarsa mutlaka 2’nci 3 aylık dönemde bu diş tedavileri yapılabilir. Bazen cerrahi tedavi, medikal tedavi, antibiyotik kullanımı gibi ihtiyaçlar doğabiliyor, bu durum hamilelik sürecinde özellikle ilk 3 ayda önerilen bir durum değil. Diş eti hastalığı bulunmayanlara göre erken doğum riskini ciddi manada artık artırdığını gösteren güncel veriler söz konusu"
"Sülük tedavisine başlayan hastamız vardı, durumun daha geriye gittiğini gördük"
Sözlerini sürdüren Uzm. Dt. Aktar, "Sigara bağışıklık sistemini baskılıyor. Nötrofil dediğimiz savunma hücrelerinin bakterilerle savaşma potansiyelini ciddi manada düşürüyor. Dişleri fırçalarken bir kanama söz konusuysa orada iltihabi durum var demek, o yüzden aslında fırçalamayı bırakmak yerine doğru teknik ve düzenli bir şekilde devam etmek önemli. Diş taşı temizlemek, diş eti hastalığının ilk başlangıç tedavisi hastalarımız bundan korkmasın. Bir hastamız dışarıda sülük tedavisine başlamıştı, genç bir hastaydı, ciddi bir kemik kaybı vardı. Hastalar dişleri kurtarmak için arayışa girdiklerinde maalesef böyle yollara da gidebiliyor. Geldiğinde durumun istediğimiz aşamadan daha geriye gittiğini gördük, tedaviye yeni baştan başladık. Diş eti hastalığı yavaş, sinsi ve gizli ilerleyen bir hastalık, 6 aylık kontroller çok önemli. Hastalar dişlerini fırçaladığında olası kanamalar, şişlikler için mutlaka bir diş hekimine görünmelerini tavsiye ediyoruz" diye konuştu.