Saadet Partisi Zonguldak İl Başkanı vatandaşa tepeden bakan bu anlayışa son vereceklerini ifade etti.
Saadet Partisi olarak; Vatandaşına tepeden bakan, insanının dertlerine kulak tıkayan bu anlayışa, Toplumsal kutuplaşmaya da bu kutuplaşmayı körükleyerek ayakta kalmaya çalışan zihniyetlere son vereceklerini ifade eden Başkan Erol, "Bu topraklarda herkes için adaleti hakim kılacak, hukukun üstünlüğünü tesis edeceğiz. Saadet iktidarında vatandaşlarımız devletin soğuk yüzünü değil, çatık kaşını değil, her konuda sosyal devletin mütebessim yüzünü görecek, şefkatini her daim yanında hissedecek"ifadesini kullandı.

Eflasyonu kontrol altına alarak, kötü ekonomik gidişata dur diyeceklerini ve lahsiyetli dış politikadan ise asla taviz vermeyeceklerini ifade eden Saadet Partisi il Başkanı Burak Erol şunları söyledi:

""Seçimlere hızla yaklaşıyoruz. Artık seçim sath-ı mailine girildi.    
Biz Saadet Partisi olarak ve ülkemizin problemlerini hep birlikte çözüme kavuşturmak için bir araya gelen 6 siyasi parti olarak, hem seçimlere hem de iktidara hazırlık çalışmalarımızı 7/24 dikkatle sürdürüyoruz.
Hayat pahalılığının oluşturduğu sıkıntıları gideremeyen ve memnuniyetsizliği onaramayan iktidar ise, kaybetme korkusuyla tüm kartlarını masaya sürüyor. 
Ne var ki iktidarın vatandaşa verdiği müjdeler, bu hayat pahalılığının yanında birer köpükten farksız… Sözde "en büyük müjde" olarak takdim edilenlerin bile ancak etkisi birkaç hafta sürüyor. 
Asgari ücret zammı, ek gösterge, EYT düzenlemesi derken, yakın zamanda açıklanan TOKİ kampanyası; iktidarın, kendisinden hızla uzaklaşan seçmene yaptığı son girişimlerinden biri oldu. 
Mevcut yönetim , dar gelirlilerin ev sahibi olma umudunu seçim malzemesi olarak kullanmakta kararlı...
Daha da açık bir ifadeyle; insanımızın umutlarıyla ve duygularıyla oynuyor adeta.


Konut gündeme gelmişken, bu sefer 500 bin konut müjdesi veren Cumhurbaşkanı, acaba 2019 yılında müjdesini verdikleri 100 bin konutun akıbetinden haberdar mı?

Biz söyleyelim, 2019’da benzer cümlelerle duyurulan 100 bin konut projesi temel aşamasından öteye geçemedi. Vatandaşımızın ev sahibi olma hayalleri, gölete dönüştü. 

Türkiye'de gıda fiyatları son 1 yılda yüzde 92 artış gösterirken küresel gıda fiyatlarındaki yıllık artış oranı ise yüzde 4 oldu.  Ağustos ayı itibarıyla Avrupa Birliği (AB) yıllık gıda enflasyonu ortalaması yüzde 14 olurken OECD ortalaması ise yüzde 15 olarak gerçekleşti. Öte yandan OECD ülkelerinde gıda fiyatlarının en çok arttığı ülke açık ara Türkiye oldu.
Son bir yıl içinde gıda fiyatlarının en yüksek arttığı ülkeler; 1. Zimbabwe: %353 2. Lübnan: %198 3. Venezuela: %131 4. Türkiye: % 92 5. İran: %84 6. Sri Lanka: %83 7. Arjantin: %71 8. Moldova: %38 9. Ruanda: %34 10. Gana: %34
Türkiye, G20 ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip ülke oldu. Yüzde 83.45'lik resmi enflasyon ile ilk sıraya yerleşen Türkiye'yi yüzde 78.50 ile Arjantin izliyor.  Çin, G-20 ülkeleri arasında yüzde 2.5 ile en düşük enflasyon oranını yakalarken aylardır Ukrayna ile savaş içinde olan Rusya'da bile enflasyon yüzde 14.3 oldu.
Cari işlemler hesabı,  3.1 milyar dolar açık kaydetti. Son 12 aylık cari açık ise 40.8 milyar dolar oldu.  Böylelikle yıllık cari açık 2018 yılından bu yana en yüksek seviyeye çıktı.
İnşaat maliyet endeksi, 2022 yılı ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1.98, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 116.98 arttı. Türk Lirası yılbaşından bu yana ABD Dolar'ı karşısında en çok değer kaybeden para birimi oldu.
En vahşi, en gaddar neoliberal iktisadi politikaların uygulandığı vahşi kapitalist ülkelerde, çok küçük bir azınlık servetlerine servet katarken geriye kalan büyük yığınlar sürekli fakirleşir. Yoksulluk ve yoksunluk artarken aynı zamanda da büyük kitleler açısından sistematik hale de gelir. Yani uygulanan vahşi politikaların beklenen sonuçları gerçekleşir, zengin çok daha zengin, fakir çok çok daha fakir hale gelir. Orta direk giderek yok olurken, toplumsal sınıflar zenginler ve fakirler olarak katmanlaşır.

Uygulanan sorumsuz ekonomi politikaları, belki de çok bilinçsizce değil de tam da istenen bir toplumsal katmanlaşmayı beraberinde getiriyor. “Zenginler” ve “yoksullar” diye ikiye ayrılan toplumsal kesimler, adeta bir alt küme olarak bir de “yardıma muhtaç yoksullar” ve “yoksunlar” üretiyor. 

Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin birkaç ay önceki bir sosyal medya paylaşımında 2002’de 1 milyon haneye sosyal yardım yapılırken, bu rakamın 2021’de 4,3 milyon haneye ulaşmasıyla böbürlenmesi geliyor akla. Karşılaştırması yapılan yıllar arasında Türkiye’nin nüfusu 64 milyondan 84 milyona çıkarken (yaklaşık yüzde 30), sosyal yardım almak zorunda kalan aile sayısının 4,3 kat artması, uygulanan politikaların sonuçlarına bir örnektir herhalde. Bu açıdan yardıma muhtaç yoksullar üreten bir sistemi de dikkate almak gerek. Bugün artık mesela İstanbul’da insanlar doğup büyüdükleri, ömürlerini sürdürdükleri orta halli semtlerde yaşayamaz duruma geliyor. Merkezdeki orta halli insanların yaşadıkları yerler, artık bu insanlara bile lüks geliyor. Bundan çarpıcı bir fakirleşme manzarası olabilir mi? Merkezden çevreye doğru bir iç göç söz konusu ve zamanla bunun şehir dışına bir dış göçe dönüşeceği uyarıları yapılıyor artık. Orta gelir düzeyindeki insanların bile bu duruma düşmesi, en vahşi kapitalist ülkelerde bile görülmeyen bir sistematik fakirleş(tir)me adeta.
Alınan tüm önlemler kur korumalı mevduat hesabı da dâhil ekonominin hiçbir derdine derman olmuyor. Olumsuz gidişatın önüne geçilemiyor. Döviz fiyatlarının yükselişe geçmesi, ithal edilen bütün ürünlerin fiyatlarının artmasına yol açıyor. Böyle fiyat artışları ise tek haneli hale düşeceği söylenen enflasyonu adeta kırbaçlıyor. Ekonomiye yön verenlerin bugüne kadar izlemiş oldukları politikalardan taviz vermemeleri ve hep aynı şeylerde ısrarcı olunması kısır bir döngü içine girildiğini gösteriyor. Bu olumsuzluk karşısında “biz nerede hata yapıyoruz” diye sorumluluk alma, yapma yerine suçu hep başkalarının üzerine yıkarak kendi yanlışlarını aklama yolunu seçiyorlar.
20 yıldır iktidarda olan bir partinin bugün ülkenin geldiği noktayı allayıp pullayıp topluma sunması, yaşanan krizler sebebiyle işine fazlaca yarayacağa benziyor. Özellikle hesap vermek durumunda olan iktidarın ülkede yaşanan sıkıntıların sorumluluğunu muhalefete yükleme çaba ve taktikleri ister istemez başlatılmış olan seçim kampanyasında partilerin, ülkenin sorunlarının çözümü için ne gibi teklifleri olduğu maalesef tartışılamıyor. Çünkü kamplaştırıcı tavır ister istemez özellikle iktidar kanadının seslerini yükseltmekte, sesler yükseldikçe de kimin ne söylediği topluma sağlıklı bir şekilde ulaşamamakta. Böyle olunca iktidarın muhalefete yüklenerek 20 yılın hesabını vermekten kurtulma çabasında olduğu havası esiyor.
 İktidar kanadı öylesine çelişkili iddialar ileri sürüyor ki; bu çelişkileri toplumun dikkatinden kaçırmak için olsa gerek, her geçen gün seslerini biraz daha yükseltiyorlar. İthamlar ve suçlamalar giderek ağırlaşıyor. Söz gelimi enflasyon rakamının ulaştığı noktadan dolayı hiçbir sorumluluk üstlenmeyen iktidar, sanki ülkeyi bugünkü duruma kendileri düşürmemiş gibi, enflasyonu tek haneye indireceklerini söylüyorlar. Ortalığı kaplamış gürültü sebebiyle de “Madem enflasyonu düşürmenin yolunu biliyorsunuz, niçin bu noktaya gelmesine izin verdiniz?” soruları da arada kaynayıp gidiyor.
İktidar, muhalefete haksızca saldırmakla hangi kirli işlerini örtmeye çalışıyor, dersiniz? İsrail’le normalleşme faciasını mı? Terörü besleyip amaçlarına uygun kullanan ABD ile stratejik ortak olmayı mı? Sınırsız ahlâk tahribatına sebep olduklarını mı? İhaleleri yalnız 5 şirkete verdiklerini mi? 3-5 maaşlı bürokratlarını mı? Paramızı pul haline getirişlerini mi? Dış politikalarının iflâs edişini mi? Gerisini de siz söyleyin!
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, Altılı Masa’yı karalamaya çalışanlara şöyle seslenmişti: “Rahat olunuz! Irak ya da Suriye’yi işgal için, ABD ya da İsrail’le bir araya gelip ittifak yapmıyoruz. Bu ülkenin nefes alabilmesi için, ‘bu ülkenin insanları ile’ bir çıkış yolu arıyoruz.” (4.10.2022)
DİĞER ülkelerdeki siyasi partiler birbiriyle konuşuyor, anlaşıyor, uzlaşıyorlar. Seçimlerde, milletimiz ‘hep birlikte’, “Ey AKP zihniyeti! Biz kardeşler topluluğuyuz. Bizi ayrıştırmanıza, birbirimize düşman etmenize fırsat vermeyeceğiz. Yarın, Türkiye’ye bir saldırı olursa, biz 85 milyon olarak ‘hep birlikte’ direneceğiz” diyebilmelidir. Tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi… Tıpkı diğer vatan savunmalarımızda olduğu gibi…
Dış politikadaki itibarınız sembolik fotoğraflarla, boyla posla değil ekonomik ve sosyal rakamlarınızla belirlenir. Ekonominiz ortada; Bugün 1 ABD doları 18 Türk lirasına bedel, 20'ye doğru hızla gidiyor. Bugün demokrasiniz ortada, adaletiniz ortada. Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi, bir o yana bir bu yana dümen kırıyorsunuz..  Şu bilgiyi de vereyim; Sayın Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde en fazla ABD’ye giden lider… Peki sonuç ne? Sonuç ortada; her geçen gün daha da pervasızlaşan bir Amerika. Dün PKK’ya gizli gizli verdiği desteği, bugün YPG’ye açık açık veren bir Amerika. PYD’yi Türkiye’ye, Atina’yı Ankara’ya tercih eden bir Amerika.
Bölgesel barış için kalıcı çözümün adresi ne Washington, ne de Moskova’dır. Ne NATO, ne de Şangay 5’lisidir!
-Çare; kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir Türkiye’dir.
-Ekonomisini güçlendirmiş, demokrasisini rayına oturtmuş bir Türkiye’dir. 
-Çare şahsiyetli bir dış politikadır, D-8 vizyonudur.
Değerli arkadaşlarım, kıymetli basın mensuplarımız;
İşte biz ülkemizde böyle bir siyasi anlayışın ve toplumsal iklimin hakim olması için gayret gösteriyoruz.

Biz Saadet Partisi olarak;
-Vatandaşına tepeden bakan, insanının dertlerine kulak tıkayan bu anlayışa son vereceğiz.
-Toplumsal kutuplaşmaya da bu kutuplaşmayı körükleyerek ayakta kalmaya çalışan zihniyetlere de bir son vereceğiz.
-Bu topraklarda herkes için adaleti hakim kılacak, hukukun üstünlüğünü tesis edeceğiz.
-Saadet iktidarında vatandaşlarımız devletin soğuk yüzünü değil, çatık kaşını değil, her konuda sosyal devletin mütebessim yüzünü görecek, şefkatini her daim yanında hissedecek.
-En başta enflasyonu kontrol altına alacak, kötü ekonomik gidişata dur diyeceğiz.
-Şahsiyetli dış politikadan ise asla taviz vermeyeceğiz."
(Haber-Ercan Demir)

Editör: Haber Merkezi