Yemin ederim özlettiniz kendinizi. İnsan arkadaşına, dostuna yazarken ‘özlettin kendini’ der ama sevdiği özel birine ‘özledim’ der. Özlemek bile kişiye, duruma göre değişebiliyor. Hani çoğunun adamına göre muamele yaptığı gibi. Ve hatta mutluluğun bile adam seçtiği gibi.  Bugün azıcık ucundan biraz memleket meselelerine girmek istiyorum; yüksek müsaadelerinizle.

Şimdi sizlere bu memleketin en büyük sorunu ne diye sormak istiyorum? Ama şundan eminim; benim kafamdaki cevabı kimseniz vermeyecek. İşsizlik, eğitim sorunları, ekonomi, terör vs. cevaplarını duyar gibiyim ama benim cevabım bunlar değil; ne yazık ki. Durun iki gizem yaptırmadınız adama, az daha düşünün. Tamam tamam kızmayın, söylüyorum; bence bu memleketin en büyük sorunu açıklıyorum, tek kelime on bir harf: “ DEN-GE-SİZ-LİK” bir diğer cevap “ TU-TAR-SIZ-LIK”

Hiç aklınıza gelmemişti değil mi ama ne alaka falan diyorsunuz duymuyor değilim. Olayların tüm özünde olan kavram budur. İnsan ilişkilerindeki problemlerinde asıl kaynağı bu. O kadar değişken tutumlar sergiliyoruz ki; beş dakikada birbirine zıt iki olguyu bile savunabiliyor, bazen dostumuz olan düşmanımız ya da daha tersi olabiliyor. İyi ki varsın diyenler değil mi ki sonradan git diyen, ya da git deyip de gelsin diye bekleyen. Sizlere soruyorum hep yanındayım diyenlerin kaçı yanınızda şu an? Kaç defa yarım kaldınız ya da yarım bıraktınız; bunları da düşünün ama. Bunların hepsinin merkezinde Dengesizlik ve/veya Tutarsızlık var; bana cidden inanın.

Damarımı kesseler şu takımlıyım dedikten sonra dört büyük takımda oynayan futbolcular geldi mi aklınıza, bir de şunlar var: özellikle yerel düzeyde güce kim sahipse o partiye dönen bukalemunlar. Menfi olgular, çıkar ilişkileri de tutarsız insanların hareketleri değil mi zaten. Onlar değil mi, hayata bir çizgisi, bir vizyonu olmadan rüzgâr nereye eserse, akıntı nereye akıyorsa güce sırtına dayayan. Ama onlar isteklerini yerlerine getirttirdikleri için kendilerini akıllı buluyorlar; kendi karakterlerini sattıklarının farkına varmadan, herhangi bir konuda şahsi bir fikri olmadan ceplerine giren üç beş kuruşun kendince gururlarıyla yaşıyorlar. Üzülüyorum; bir vizyonu, bakış açısı, çizgisi olmayan başkalarının komutlarıyla yaşayan kuklalar pardon insanlar için.

El âleme bakacağına sen bi kendine bak diyor bazıları; duyuyorum kulağıma geliyor. Bak o eleştirdiğin insanlar istedikleri şekilde, tüm işlerini hallederek yaşıyorlar; ya sen diyorlar? İşin gücün yok, oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun diyorlar. Gülüyorum, bazen de kızıyorum ama bu dengesizlikten falan değil. Dengesizlik olsa bu durumda olmazdın zaten diyorsunuz sizde, benden kaçmaz duydum. Yaşadığım imkânsızlıkların ve sıkıntılarımın sebebi; benim kendi çizgimden uzaklaşmamam, her devrin adamı olmak yerine kendi vizyonumda ve doğrularımda hareket ettiğim içinse ben göğsümü gere gere gurur duyarım. Yarım ekmeğim olsun onurumu, gururumu yanına aş eder hayatımı devam ettiririm, ettirebildiğim yere kadar. Bazıları için maddi olgular göstergedir, bizim için onur, gurur, şeref ve haysiyet. Kimisi maddi olgular için her şeyi yapar, bizler ise gururumuz ve onurumuz için, gerekirse aç kalırız; geleceğimizden, hayallerimizden ödün veririz. Her zaman göğsümü gere gere söylerim; “ Bizler bu devrin fiyakalı kaybedenleriniz.” En kötü böyle anılacağız; problem var mı? Yok, tabii; bizler anılarıyla anılanların tarafında olmayı yeğliyoruz, diğeri söz konusu bile olmaz, buna fırsat vermeyiz.

Not: Konular arası hızlı geçişler yapıyorum; dengesizliğimden ve/veya tutarsızlığımdan kaynaklı değil bu durum. Sadece daha derine inip vicdanları rahatsız etmek istemediğim için; tabii ki de hala vicdandan söz edebiliyorsak.