Merhabalar sevgili okuyucular, öncelikle dünkü yazım hakkımda bir iki husustan bahsetmek istiyorum. Dünkü köşe yazımı telefonda falan yazdım; inanın hiç müsait zamanım olmadı. Ufak tefek hatalarım olmuş ve biraz yüzeysel basit bir yazı olmuş; kusuruma bakmayın. Takip edenler bilir; uzun bir süredir her gün yazıyorum. Bir gün bile uzak kalmak istemiyorum; köşemden, yazmaktan ve sizlerden. Ama cidden merak etmiyor değilim, her gün merak edip beni okuyan birileri var mıdır diye. Tabii ki de annemden ve babamdan başka; sağ olsunlar her gün itinayla okuyorlar ve gazetedeki köşemi kesiyorlar benim için. Ben koleksiyon yapmayı severim; gittiğim tiyatro – sinema – maç biletlerimi saklarım ve hatta arkalarına ufak notlar düşer kimle gittiysem yazarım da. Köşe yazılarımı da biriktirmek yeni bir koleksiyon oldu. 

Havalar kapanmaya ve kış kendini göstermeye başladı. Bu havalar tam depresifleşme mevsimi melankolik zamanlardır. Genel olarak karamsarlıkların ve imkânsızlıkların hâkim olduğu coğrafyalarda yaşadığımız aşikâr. Bu sebeple depresyon mevsimine hemen ayak uydurabilitemiz ve çabuk mevsime kayma ihtimalimiz yüksektir. Pek emin değilim ama bu kapalı havalar insanların algılarında da bazı problemler oluşturuyor olabilir. Dört – beş gündür iletişim kurmakta sıkıntılar yaşadığım insanlar olmaya başladı hayatımda; daha önceleri böyle pek sıkıntı yaşamamıştım ama neyse. Bu kapalı havalarda dikkatli olmak lazım; dediğim gibi depresif olmaya meyilli olduğu için ufak tefek şeyleri kafamıza takmamalıyız. Söylemesi çok kolay biliyorum; kendin yaşadığın zaman kafaya takmamak mümkün olmuyor ama yine de takmamak lazım. Öyle insanlara değerler veriyoruz ki inanın kendilerine göstermedikleri saygıyı, değeri sizler gösterirsiniz ve bir çırpıda ben mi göster dedim cevabını alabilirsiniz. Ve bu yaptıkları eyleme de bırakın nankörlük demeyi yanlış olduğunu bile kabul ettiremezsiniz; sizi suçlu bulurlar. Anlık değişmeler, fikir kaymaları da pek yaygındır böyle havalarda dikkat edin; belki de bu havaları bahane ediyorlar da olabilir, şimdi geldi aklıma bu durum. En iyisi takmamak kafaya; sizden bir tane daha yok, kendinize dikkat edin üzmeyin, hırpalamayın kendinizi. Sonra pişman ederler, canınız sıkılır; kimse bunu da bencillik diye adlandırmasın.

Sevgili satırlarda sohbet ettiğim abilerim, ablalarım, kardeşlerim; kelimeler, anlamları, sözlükler, jestler, mimikler ve vurgular değişti; insan ilişkilerinden bahsetmek bile istemiyorum. Biliyorsunuz defalarca burada insan ilişkilerinden bahsettim; zorla üzerlerine alınanlar oldu da acaba yanlış yapıyor muyum diye sorgulayanlar olmadı. Bazen özledim demeniz bile sorun oluşturabilir, bazen de karşınızdakinin size alışması. Kimse sizden önemli değil; ama bu değildir ki kendinden başkasına çak kibriti yak. Ne yazık ki dünya modernleşip bir ahenk yakalamaya çalışırken insan ilişkileri ilkelleşti: yeme – içme, barınma, alışveriş, birilerini kullanma, çiftleşme… Bu çok üzücü biliyorum ama “ Ne yapayım ben mi değiştireceğim bu durumu “ da demek yanlış bir durum. Yarın bir gün karşına çıkıp sorarlar; “ Eee durum bu hale gelirken sen ne yaptın? “ diye, işte o zaman vicdan rahatlığıyla cevap vermek gerekir, yalansız ve mertçe. Böyle konuştuğunda bırakın ukala desinler takmayın kafaya; bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık toplumsal olgularda hiç tasvip edilmeyen bir davranış şeklidir. “ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” denir, mutlaka duymuşunuzdur bunu. Bazen bazı ortamlarda saygıdan susarsın o durum bambaşka bir mevzudur ama.

Bir de durup dururken fikirleri değişen ve susan insanlar var; onlar geldi aklıma. Tamam, kabul sessizlik bazen en büyük cevaptır; eyvallah. Ama bu sözü doğru yorumlamak ve haklı olduğun bir konuda sessiz olması gerekiyor. Yoksa o sessizlik acizliğe doğru yol alır. İyi bir şey yapıyorum diye sanırken daha da vahim duruma düşürür insanı; dikkat etmek lazım. Ben her zaman derim “ Sessizlik en büyük çığlıktır, yeter ki duymasını bil.” diye ama bu her zaman her koşulda geçerli değildir. Dikkat etmek lazım haklı olduğumuz durumlarda haksız olduğunuzu göstermeye çalışan hayata ve kişilere karşı, unutmayın sizden önemli kimse yok, sizden bir tane daha yok.

***

Esasında içimde heyecan kaplı iken depresif ve can sıkıcı konulardan bahsettim kusuruma bakmayın. Öküz Çarpması adında üstadım Oğuz Atay’a doğum günü hediyesi olarak yazdığım; şizofren olmaya bir tık kalmış bir yazar adayının güncel olaylarla kavrulmuş hikâyesini anlattığım kitabım için çok yakında bir imza günü düzenleyeceğim. Yarın tam net zamanını sizlerle paylaşacağım ve hepinizi şimdiden davet ediyorum. Gelin de satırlar arasında iki kelam sohbet edelim. Bekleyeceğim; haberiniz olsun.