Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları her il ve ilçe de bulunur. Bu Vakıflarda Mütevelli Heyeti vasıtasıyla kararlar alınır. Mütevelli Heyetine (ilçelerde) İlçe Kaymakamı başkanlık eder. Heyet Belediye Başkanı, Malmüdürü, Milli Eğitim Müdürü, İlçe Sağlık Müdürü, Tarım ve Orman İlçe Müdürü, Müftü,  muhtar ve (STK temsilcisi ) sivil üyelerden oluşur.

Vakıf Başkanı olan İlçe Kaymakamı  durumu net olmayan başvurular için Heyetin doğru karar verebilmesini sağlamak amacıyla, Vakıf Mütevelli Heyetinden üçlü bir komisyon oluşturur. Komisyon başvuru sahibinin durumunu, Vakıf çalışanlarından ziyade yerinde tekrar detaylı incelenmesini yapar ve sonucu rapora bağlar.

Kurulan bu komisyonlarda var olduğumda yerinde yaptığımız her incelemeden mutlaka etkilenerek dönerdim. Özellikle köylerde incelemeye gitmek Devletin elinin en ücra köşedeki ihtiyaç sahibine ulaşması gibi gelirdi bana.

İncelemelere giderken kurum aracını genelde Vakıf Müdürü kullanırdı. Gidilecek ihtiyaç sahibinin başvuru dosyasını yanına almış olurdu. Yolda giderken de dosya üzerinden kurum amirlerimizle bilgileri okur, durumlarıyla ilgili ön görüşme yapardık.

Müftü Bey ve Milli Eğitim Müdürümüz ile gittiğimiz bir incelemede,  ailenin evlerine ek oda yapılması talepleri vardı. Ek oda yapılabilir mi diye bakmak için evi incelememiz gerektiğinden kapılarını çalıp eve girmek için izin istedik. Evde yaşlı ve yerinden kalkmakta zorlanan bir amca ve ona göre oldukça genç eşi vardı. İlkokul çağındaki iki çocukları okuldaydı o an. Önce evi inceledik, evin genel yapısına vs bakıp notlarımızı aldıktan sonra biraz ev sakinleri ile konuştuk. Yaşlı amca yerinden kalkamıyordu. Eşine bağırarak konuştuğunu duyunca Müftü Hocam amcanın hemen yanına oturdu. Eşine karşı daha zarif davranması gerektiğini, onun kıymetini bilmesi gerektiğini, eşinin ona bakmasının değerinden bahsedip sakinleşmesini sağlamaya çalıştı. Milli Eğitim Müdürümüz ve ben de Müftü Beyin söylemlerine destek olduk. Milli Eğitim Müdürü çocuklarının hangi okulda olduğunu ve derslerini sordu. Ben hanımefendi ile daha özel konuşmak için mutfağa geçtim. Ev, özellikle mutfak dağınıklıktan öte hiç temiz değildi. Ablaya temizliğe önem vermezse hastalanabileceklerini söyledim. Çocuklara ders çalışacakları ortam sağlanması gerektiğinden bahsettim. Kadıncağızın gözleri doldu. Hayattan bıkmışlık, kendinden geçmişlik gördüm gözlerinde. Çok uzak bir memleketten gelip yaşça büyük biri ile evlenmiş. Eşi yerinden kalkamaz duruma gelmiş zamanla. Huysuz da olmuş..Köyde görüştüğü kimse yoktu ablanın, zaten köyde fazla insan yoktu…Dilimiz döndüğünce telkinlerde bulunduk aileye ama ne kadar etkili olduk bilinmez. Geri gelirken yolda moralimiz bozuktu hepimizin.  Devletin yardımı onlara sağlanacaktı ama durumları için dua da ettik. Düşündüm…O evdeki abla da bu dünyaya gelmiş bir kadın, bende, Güler SABANCI da Tansu ÇİLLER de…Kader, kısmet ve herkesin sınavı başka dedim içimden…Ablanın hayattan vaz geçmişliği,” bir gün yüzü görmedim ki" demesi uzun süre aklımdan gitmedi. Kendimde çok şükredecek durum sıraladım aklımdan…O abla içinde vardı elbet; yine de bir evi vardı, açta açıkta sokakta değildi…Devleti ona ulaşmıştı.

75 yaşlarında bir teyzenin evine gittiğimizde evinin tertemiz olması, camı önündeki menekşeleri ve tatlı dili geldi aklıma. İlçe Sağlık Müdürümüz ve Müftümüzün odun keserken gördüğümüz başka bir  teyzenin odununu kesmeye yardım etmeleri…İki yorgan arasında yatan evin küçük kızına ikinci el eşyalardan da olsa yatak odası oluşturmamız…Aracımızın çamura batması ve aracı çıkarma çabalarımız...Köylerdeki köpeklerden korkmam…Kaz ya da hindi kovalaması…İncelemeye gittiğimiz köyde ezan okununca namaza gidilmesi ve köy imamının namaz sonrasında Müftüsünü arkasında cemaat içinde görüp şaşırması…Dönüş yolunda kurum amirlerimiz ile yaptığımız sohbetlerimiz…Bazen bir yeşil alan kenarında durup hava alıp etrafı seyretmemiz…En en güzeli Devletimizin eli olarak en ücra köşedeki ihtiyaç sahibinin ayağına giderek ihtiyacını yerinde tam tespit edip dertlerini dinlemek ve Devletin yanlarında olduğunu hissettirebilmek…Malmüdürlüğü görevimde gerçekten işe yaradığımı en hissettiğim anlardandı o Vakıf ziyaretleri…Sıcak temiz bir yuva, yiyecek yemeğinin olması, sıcak banyo, ders çalışılacak ortam olması, yakacağının bulunması aslında ne kadar kıymetli ve değerli, buna sahip insanlar ne şanslı dediğim de çok oldu o ziyaretler dönüşü…

 Bir inceleme ziyaretimizde evdeki tülün perdenin her şeyin çok kirli olduğunu gördüm. Evdeki anneye "neden bu kadar kirli her şey yıkamak çok mu zor" dedim kırmadan, "sabun yok" dedi. Gerçekten evde sabun yoktu. Evin babasına baktım sigara içiyordu. "Sabuna para yok ama sigaraya her şartta para var nasıl oluyorsa" dedim. Vakıf'tan yardım talebinin ön şartı mı olmalıydı acaba yardım talebindekilerin sigarayı bırakmaları diye düşündüm.

Olmadık taleplerde yok değildi…Bir amca odunluğunun onarılmasını talep etmişti. Ziyaretlerimiz arası ona da uğradık. Amcaya talebinin red edileceğini bildirmek görevi o an bana verildi. Mevzuatta barınma yardımı var ama odunluk onarımı Devletin görevi sayılmamış tabi ki… Amcayı kırmadan red cevabı vermek istedim. “Odunluk yapmak şuan Vakıf’ın görevleri arasında sayılmamış. Bir gün Vakıfa derlerse odunlukları da onarın, ilk sırada seninki olacak amca” dedim.

 İncelemeye gittiğimiz evlerin çoğunda maddi talepten öte manevi desteğe ihtiyaç olan durumlar görüyorduk. Vakıf Müdürümüz vaka durumlarına göre psikolojik destek vb için gerekli yerlere bildirimde bulunuyordu zaten. Devletin büyüklüğüne, şefkatine şahit oluyorduk; anne babasına bakmayan çocuklar ya da çocuğuna bakmayan anne babaların yerini mecburen Devlet aldığında...Değerlerimize sahip çıkabilsek, uygulayabilsek, çoğu insanın sorunu Devlete yansımayacaktı onu da biliyorduk. Vakıf Mütevelli Heyeti olarak bizim görevimiz, Milletimizin sağladığı imkanlarla oluşan Devletin parasını ihtiyaç sahiplerine doğru zaman ve miktarda ulaştırabilmekti.

Rabbim Milletimize de Devletimize de zeval vermesin….Gerçek ihtiyaç sahiplerine  Vakıf’larımızı da tüm yardım severleri de ulaştırsın inşAllah.