Yazımı seçimlerden önce hazırladım. Ancak yayınlanması muhtemelen Nisan ayı ilk haftasını bulacak. Yani yazımın seçim sonuçlarıyla ilgili bir yanı yok. Sonuçlar nasıl olursa olsun, İleride bunları yaşayacağız. Eğer bunları bir tek ben yaşayacak olsaydım, çok dert ederdim ama tüm hatalı tercihlerin bedelini topluca ödediğimizden herkes ne kadar etkileniyorsa bende o kadar etkileneceğim. Keşke farklı olabilseydi ama farklı olması için önce sürekli yapılan hatalardan kurtulmak lazımdı. Biz hatada ısrar ediyor sonra da daha iyi olmasını bekliyoruz. Benlik bir konu değil PSİKİYATRİNİN alanına giriyor bu garip durum.

  Nisan 2024 yeni bir döneme giriş tarihidir. Ya çıkış yolunu arayacağız yada uçurumdan aşağıya gideceğiz. Elbette EKONOMİK anlamda. Ülkenin sırtındaki hala tam rakamını kimsenin bilemediği SIĞINMACI konusunda NET OLMAK zorunda kalacağız. Ya onları besleyeceğiz ya TÜRK halkını. 7 yıllık tahmini bir 100 milyar dolarlık maliyete daha ne kadar katlanacağız? Hazinemiz, bütçemiz ve üretimimiz bu büyük yükü taşıyamaz seviyede.

 2007-2015 arası nispeten düşük enflasyon Dünyadaki döviz bolluğundan ( sıcak para) ve içerde TL nin değerli oluşundandı. Dövize kolay ulaşım onun yükselmemesini sağladı. Öte yandan yeterli ve fazla üretmeyen ekonomimiz Türk lirasının önündeki ciddi bir değer kaybı riskini taşıyordu. O dönemde üretmeliyiz diyenlere “ PARAMIZ var ki İTHAL ediyoruz” diyen tipte bakanlar yüzünden hatalar ısrarla sürdürülmekteydi. Aşırı ithalatla enflasyon görece1 kontrol altına alınmıştı ama bu asla sürdürülebilir değildi. Bu Hans’ın John’un parasıyla düğün yapıp gerdeğe girmenin bir bedeli vardı; ÇARİ AÇIK. Bu günlerde 60 milyar doları çoktan geçtiği konuşuluyor.

 Peki 2024 e nasıl gelindi bunca sıkıntılı süreçte? Borcumuzu daha yüksek faizle borçlanarak döndürdük. Dünyada sıkı para politikaları başlayınca bizim kafanın KEL olduğu, başımızdakinin PERUK olduğu ortaya çıktı. Bir Türkiye rekoru daha kırıldı bu günlerde oda DIŞ borç miktarında. Toplamı değil yalnızca 2024 yılı içinde ödenecek olan rakam dahi korkunç seviyede 225,4 milyar dolar. Borçlanmada en riskli olanı KISA VADELİDİR. Her yerinizden petrol fışkırsa, göbeğinizden doğalgaz çıksa bunu ödeyebilirsiniz. Peki ne yapılıyor? Yeni borç bulunmaya çalışılıyor, SWAP denen takas sistemi ile günü kurtarmaya devam ediyoruz. Toprak satıyoruz, bina satıyoruz. Kurumları satıyoruz. Limanları, yolları satıyoruz. Şehir hastanelerini satmaya başlayacağız. Bunu ben demiyorum, Devlet Yatırım Ofisi başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu açıkladı, bir Körfez ülkesiyle görüşüldüğünü ve 22 hastaneden birini satmayı planladıklarını ve diğerlerinin de bunu takip edebileceğini belirtti.

  Zaten fazla da bir yol kalmadı normal ekonomistlere göre. Ama sığınmacılara kaynak yaratmak için daha kaç TÜRK İŞLETMESİ satılacak? Bu ekonomi bu yükü taşıyamıyor. Bunu görmemek için 2 ihtimal var, ya 0 ekonomi bilgisi, ya bilinçli kasıtlı/taammüden yapıldığı için gizli bir haz alımı.

  Çıkış yolu yok mu? Elbette var, safralardan kurtulmak. Kamu özel işbirliği yatırımlarının derhal durdurulması. Ödemelerin ve ihalelerin yeniden gözden geçirilmesi ve devasa hortumun engellenmesi. Abartılı kamu harcamalarının bitirilmesi. Makam, makam aracı gibi itibar diye yapılan harcamaların sona erdirilmesi( ki bu pastanın en küçük parçasıdır) sığınmacıların derhal ülkelerine gönderilmesi. Anlamsız vergi aflarının önüne geçilmesi. Kuru dizginlemek için sürekli arka kapı DÖVİZ satışının sonlandırılması ve daha onlarca İKTİSADİ işlem. Ee hepsini ben anlatırsam A.B.D. den niye uzman başkan getiriyorsunuz. Bırakın işi ehli yapsın. Verin 5 yıllık yetkiyi görün ülkedeki etkiyi …( 1 yılda düzelir, 6 aya düze çıkarız diyenlere lütfen itibar etmeyin) …