Havalar kapanmaya ve soğuklar kendini göstermeye başladı. Bu havalar tam depresifleşme mevsimi melankolik zamanlardır. Bu dönemlerde insanların iki tane can yoldaşı vardır; biri battaniye diğeri ise hırkadır. Şaka bir yana diyeceğim ama malum her şakanın altında da gerçekler yatıyordu değil mi? Genel olarak karamsarlıkların ve imkânsızlıkların hâkim olduğu coğrafyalarda yaşadığımız aşikâr. Bu sebeple depresyon mevsimine hemen ayak uydurabilitemiz ve çabuk mevsime kayma ihtimalimiz yüksektir. Pek emin değilim ama bu kapalı havalar insanların algılarında da bazı problemler oluşturuyor olabilir. Bu kapalı havalarda dikkatli olmak lazım; dediğim gibi depresif olmaya meyilli olduğu için ufak tefek şeyleri kafamıza takmamalıyız. Söylemesi çok kolay biliyorum; kendin yaşadığın zaman kafaya takmamak mümkün olmuyor ama yine de takmamak lazım. Öyle insanlara değerler veriyoruz ki inanın kendilerine göstermedikleri saygıyı, değeri sizler gösterirsiniz ve bir çırpıda “ Ben mi göster dedim?” cevabını alabilirsiniz. Ve bu yaptıkları eyleme de bırakın nankörlük demeyi yanlış olduğunu bile kabul ettiremezsiniz; sizi suçlu bulurlar. Anlık değişmeler, fikir kaymaları da pek yaygındır böyle havalarda dikkat edin; belki de bu havaları bahane ediyorlar da olabilir, şimdi geldi aklıma bu durum. En iyisi takmamak kafaya; sizden bir tane daha yok, kendinize dikkat edin üzmeyin, hırpalamayın kendinizi. Sonra pişman ederler, canınız sıkılır; kimse bunu da bencillik diye adlandırmasın.

Satırlarda sohbet ettiğim Sevgili abilerim, ablalarım, kardeşlerim; kelimeler, anlamları, sözlükler, jestler, mimikler ve vurgular değişti; insan ilişkilerinden bahsetmek bile istemiyorum. Biliyorsunuz defalarca burada insan ilişkilerinden bahsettim; zorla üzerlerine alınanlar oldu da acaba yanlış yapıyor muyum diye sorgulayanlar olmadı. Bazen özledim demeniz bile sorun oluşturabilir, bazen de karşınızdakinin size alışması. Kimse sizden önemli değil; ama bu değildir ki kendinden başkasına çak kibriti yak. Ne yazık ki dünya modernleşip bir ahenk yakalamaya çalışırken insan ilişkileri ilkelleşti: yeme – içme, barınma, alışveriş, birilerini kullanma, çiftleşme… Bu çok üzücü biliyorum ama “ Ne yapayım ben mi değiştireceğim bu durumu “ da demek yanlış bir durum. Yarın bir gün karşına çıkıp sorarlar; “ Eee durum bu hale gelirken sen ne yaptın? “ diye, işte o zaman vicdan rahatlığıyla cevap vermek gerekir, yalansız ve mertçe. Böyle konuştuğunda bırakın ukala desinler takmayın kafaya; bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık toplumsal olgularda hiç tasvip edilmeyen bir davranış şeklidir. “ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” denir, mutlaka duymuşunuzdur bunu. Bazen bazı ortamlarda saygıdan susarsın o durum bambaşka bir mevzudur ama.

Bir de durup dururken fikirleri değişen ve susan insanlar var; onlar geldi aklıma. Tamam, kabul sessizlik bazen en büyük cevaptır; eyvallah. Ama bu sözü doğru yorumlamak ve haklı olduğun bir konuda uygulamak gerekiyor. Yoksa o sessizlik acizliğe doğru yol alır. İyi bir şey yapıyorum diye düşünürken daha da vahim duruma düşürür insanı; dikkat etmek lazım. Ben her zaman derim “ Sessizlik en büyük çığlıktır, yeter ki duymasını bil.” diye ama bu her zaman her koşulda geçerli değildir. Dikkat etmek lazım haklı olduğumuz durumlarda haksız olduğunuzu göstermeye çalışan hayata ve kişilere karşı, unutmayın sizden önemli kimse yok, sizden bir tane daha yok.