Ali Bektaş diyor ki :

“ Ben efsane falan değilim, Ali Bektaş, Allah’ın bir kuludur”

Elhak doğrudur...

Hepimiz Allah’ın kullarıyız...

İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, dağlar, taşlar, bildiğimiz, bilmediğimiz, gördüğümüz, görmediğimiz, canlı-cansız bütün yaratıklar Allah’ın kullarıdır.

Ancak, Cenab-ı Allah’ın insanoğluna lutfettiği “ayırıcı” bir özellik vardır.

İnsanoğlu “Eşref-i Mahlukat”, yani “yaratılmışların en şereflisi” olmakla ödüllendirilmiştir.

Elbette bununla doğru orantılı olarak “en büyük sorumluluk” da insanoğluna yüklenmiş durumdadır.

Allah, bütün insanları İslam fıtratı ve “iyilik” üzerine yaratmış, ancak “nefs-i emmare” ile büyük bir sınava da tabi tutmuştur.

Bütün mesele işte bu nefs-i emmare ile mücadele etmekte...

***

Doğrudur...

Ali Bektaş bir “efsane” değil, Allah’ın bir kuludur...

Cenab-ı Allah, kullarını çeşit çeşit yaratmıştır.

Kimi uzun boylu, kimi kısa boylu...

Kimi içten gülüşlü, kimi sahte gülüşlü...

Kiminin yüreğinde tevazu, kimi riyakarın, sahtekarın ta kendisi...

Kimi hırsız, kimi arsız...

Kiminde “yetim hakkı” kaygısı...

***

Nefs-i emmareye yenik düşmemesi gerekenlerin başında kuşkusuz belediye başkanları geliyor.

Çünkü onlar, sadece kendilerinin değil, yönettikleri şehirlerin ve o şehirde yaşayan insanların sorumluluğunu da taşıyor.

Kozlu’dan örnek verdiğimiz için öyle devam edelim.

Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş, “ Allah’ın bir kulu” olduğu gibi, bir önceki Belediye Başkanı Kerim Yılmaz da “ Allah’ın bir kulu”dur, daha öncekiler de...

O halde Eşref-i Mahlukat’ın önde gelenlerinden olan belediye başkanlarına düşen çok önemli görevler var.

Mesela, aynı günde, aynı firmaya 8 fatura birden kesmeyeceksin...

Mesela, Kozlu’daki “yetim hakkını” falanca müteahhide yedirmeyeceksin.

Mesela, Kozlu’daki yıkama-yağlama istasyonlarını “güreş faslından” beslemeyeceksin.

Bir müteahhit arkadaş ile birlikte Ankara’nı bağlarını, büklüm büklüm yollarını ezberlemeyeceksin...

Bize göre, “Allah’ın kulu” Ali Bektaş’ın birinci görevi bu olmalıdır.

Bu defterler mutlaka açılmalı, hesabı da sorulmalıdır.

Aksi halde, “ Rıza-i kabahat, aynı kabahattir” sözünü hatırlatmak gerekebilir.