Doğa ile mücadele etmek her zaman mümkün değildir…

Kar öyle bir yağar, fırtına öyle bir eser, sel öyle bir gelir ki, iki ayağınız bir pabuca girer, elden sadece "çaresizlik" gelir.

Amma ve lakin !..

Kışın geleceği, sonbahardan bellidir…

Yoğun kar yağışına, sele, fırtınaya, depreme ve bilcümle doğal afete karşı önlemlerin "önceden" alınması gerekir.

***

Karakışın ortasında Zonguldak bir gün karanlıkta, üç gün de susuz kaldı.

İki gün kar yağdı, altyapı çöküverdi…

Zonguldak halkı karanlıkta "kar" seyretti, kar ile ellerini yıkadı.

Marketlerde su kalmadı.

Peki bu "reva" mıydı ?..

Değildi, elbette önlemler çok önceden alınmalı, hazırlıklar da ona göre yapılmalıydı.

***

İlimizde kangrene dönüşmüş bir "altyapı" sorunu olduğu vakıadır…

Yarım saat yoğun yağmur yağıyor, ortalığı sel götürüyor, iki saat kar yağıyor, millet elektriksiz-susuz kalıyor.

Doğu illerimizde 6 ay boyunca kış mevsimi yaşanıyor, kar yüksekliği adam boyunu geçiyor da, böyle karanlıkta kalınmıyor, böyle susuzluk çekilmiyor.

Bu şehr-i Zonguldak'ın makus talihidir ki, kimi zaman yazın, kimin zaman da kışın "susuzluk" çekiliyor.

Kimi zaman susuz yaz…

Kimi zaman susuz kış..

Zonguldak "susuzlukla" imtihan ediliyor.

***

Bu arada durumdan vazife çıkaran yereldeki CHP'li arkadaşlara da bir hatırlatma yapalım.

Zonguldak " en büyük susuzluğu" CHP'li Belediye Başkanı İsmail Eşref döneminde yaşadı.

Koskoca şehirde aylar boyunca haftanın beş günü susuzluk çekiliyor, barajdaki kurbağalar bile İsmail Eşref'e veryansın ediyordu.

Su satışları patlamış, mantar gibi yeni yeni "su firmaları" türemişti…

Üstelik o zamanda "enerji hatlarının" ya da barajdaki trafonun ağaç devrilmesi sonucunda zarar görmesi gibi bir "mazeret" de yoktu.

Bu şehr-i Zonguldak'ı yazın kavurucu sıcağında Kerbela'ya döndüren CHP'li belediye yönetimini halkımız hala unutmadı.

***

Elbette altyapı yetersizliğinden dünden bugüne gelmiş-geçmiş bütün yönetimler sorumludur ama, hiç değilse şimdiden sonra elimizi çabuk tutalım.

Susuz Yaz'ı unutmadık…

Susuz Kış'ı da unutmayalım.

Hiç kimsenin 100 bin kişilik bir şehir halkını karanlığa ve susuzluğa mecbur etmek hakkı bulunmuyor.

Kurumlar ve yönetici kişiler fiziki altyapı projelerini buna göre hazırlamalı, ancak ivedilikle şu Ulutan Barajı'ndaki "jeneratör" meselesine çözüm bulunmaladır.

Bir jeneratör, bir şehrin insanlarından daha değerli değildir çünkü…