Sevgili Okuyucular sizlere “ Eksilmeyiniz” diyerekten bir giriş yapmak istiyordum ama ne yazık ki daha kafadan başlığımı yazarken eksilmeye başladık. Bazen ne yaparsan yap ne kadar uğraşırsan uğraş o eksiklikten kurtulamıyor insan; inanın buna mazeret falan dememek lazım. İlk başlarda ben de mazeret olarak yorumluyordum ama baktım ki hiç bile öyle değilmiş. İnsan yaşamadan bilemiyor; her şeyde olduğu gibi.

Kimisinin sanırım fıtratında var eksiklik; sonra ne hocalara gitsen ne doktorlara gitsen de düzelmiyor. Şaka yapmıyorum ya çok ciddiyim; belki de doğarken insanın üzerine yapışan bir şey bu. Kafa falan bulmuyorum çünkü bilinçli ve ciddi düşünmeler yaptım, uzun bir süre kafa patlattım; başka bir fikir gelmiyor aklıma. Durum bu kadar vahim mi yoksa öğrenilmiş çaresizlik olarak mı adlandırsak bilemedim; ayrıca sanırım beynimde yanmaya başladı. 

Ben öğrenilmiş çaresizlik mi dedim evet aynen de böyle demişim. Öğrenilmiş çaresizlik ne demek, aramızda bilen var mı? İşin erbabı olanlar daha doğrusunu bilirler ama ben bir örnek vererek açıklamaya çalışayım. “ 30 yaşına gelmiş birinin neye elini atsa olmadığını, bir türlü bir iş bulamaması, elimden bir şey gelmiyor ne yapsam yarım kalıyor gibilerinden konuşarak gelecekle ilgili umutlarını kaybetmesi” gibi bir şey sanırım. Esasında tam net bildiğim bir örnek var ama biraz fanatizm girecek olaya ama sosyal medyada mutlaka sizlerde görmüşsünüzdür. Galatasaray’ın Kadıköy’de Fenerbahçe maçlarında yaşadığı psikolojiyi de bu nedenle açıklıyorlar; ne kadar doğru bilemiyorum tam olarak ama. Çünkü ne kadar iyi oynasa da Galatarasay maçı kazanamıyor. Aslında çok daha değişik şeyleri yazacaktım aklım doluydu ama nedense eksik kaldım; aklımdan birden uçup gittiler, kusura bakmayın.

**

Hava güzel bir çarşıya gideyim dedim ve dolmuşa bindim. Arkadaş dolmuşun içi nasıl pis öyle; af edersiniz hayvan bağlasanız durmayacak cinsten hem de. İnsana verilen değer bu olmamaları bence; bugün görseydiniz otobüsün içini şaşırırdınız. Toz toprak içinde çarşıya geldim attım kendimi caddeye yürüyeyim dedim aman Allah’ım kaldırımlarda sekiz şerit yürüyor insanlar sanki. Çok zor değildir ya, bunun bir adabı vardır. Herkes gidiş yönüne göre sağdan yürümelidir kaldırımda ama nerde; yemin ederim bazı zamanlar futbolcu kıvraklığı gerekebiliyor caddede yürürken. Maazallah her an bir omuz darbesi alabilir gibi tedirgin ve muazzam bir dikkatle yürümek gerekiyor. Hele bir de karşınızdan gelenlerin elinde telefon var ve telefona gömülüp yürüyorsa vay halinize; her an bir çarpışma yaşayabilirsiniz.

Pek keyfim yok; hava güzel az bir çarşıda takılayım dedim daha da çok canım sıkıldı. Bir ara yaya geçidinde karşıdan karşıya geçen hanımefendiye bir tane araba çarpıyordu neredeyse; inanın ramak kalmıştı. Ve şoför kendi haklıymış edasıyla nasıl bağırıp çağırıyor anlatamam. Sonra bir arkadaşımla karşılaştım; bir saatçiye gidelim mi dedi. Bir saati varmış satın alan bir yer var mı ki diye sordu. Benimde aklıma yıllardır saatçilik yapan bir dükkân geldi; oraya gittik, arkadaş; “ Abiciğim saat alıyor musunuz ya da alan bir tanıdığınız dükkân falan var mı “ diye gayet naif ve kibar bir şekilde sordu. Adam sanki küfür etmişiz gibi cevapla karşıladı bizi; inanın anlam vermek çok zordu. İki moral bulayım kafa dağıtayım dedim ama daha da can sıkıcı mevzulara şahit olduk. Bu da benim tüm keyfimi kaçırdı; satırlarımdan da belli oluyor. En iyisi güzel bir şiir paylaşayım da en azından iki kelam güzel satırla bitirmiş olurum sözlerimi. Hadi kendinize iyi bakın; çarşıya falan giderseniz sakin kalın, dikkat edin yürürken her an darbe yiyebilirsiniz.

Belki de konuşuyordur gözlerin

Ama ben gözce bilmiyorum ki;

Sessizce biliyorum

Usulca biliyorum

Masumca biliyorum…

Cemal Süreya