Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde, bizim memlekete çok uzak diyarlarda bir ülke varmış.

  Bu ülke küçük ama bereketli bir ülkeymiş. Ülkenin padişahı da halkı tarafından çok sevilen, itibarlı ve güçlü bir hükümdarmış. 

  Ülkede her ay panayırlar düzenlenir halk eğlenceye ücretsiz davet edilirmiş. Yemekler , salatalar, çeşit çeşit pilavlar-makarnalar, her türden meyve suları-şerbetler, adını bilmediğimiz tatlılar halka dağıtılırmış.

   Arada yapılan güreş turnuvalarında ülkenin dört bir tarafından gelen pehlivanlar büyük ödülü kazanmak için kıyasıya bir mücadelenin içine girerlermiş. Her şeyde olduğu gibi bu güreş müsabakaları da halka ücretsizmiş. 

   Padişahın yanında bulunanların sürekli şarlatanlık yapması güçlü hükümdarı çok rahatsız ediyormuş. Padişahın ağzından çıkan her sözü, tartıp muhasebe etmeden onaylamaları aslında padişahı gizliden gizliye şüphelendiriyormuş. 

  “Yok mu, demiş “bu ülkede herhangi bir şeyi benden daha iyi yapacağını iddia edecek bir babayiğit? “

    Ülkenin dört bir tarafına tellallar çıkarılmış. Tüm ülkede bu konu konuşulur olmuş. Kimse böyle bir şeye cesaret edemez, padişah onu mutlaka cezalandırır diyorlarmış. Bakmışlar kimsenin ortaya çıkacağı yok padişahın dalkavukları “ aman efendim, aciz kullarınızın ne haddine bir işi sizden daha iyi yapmaları! O yüzden kimse ortaya çıkamıyor. Siz en güçlü hükümdarsınız, kim sizin elinize su dökecek? “ falan dese de padişah daha büyük bir hırsla bu olayın üstüne gitmeye karar vermiş. Büyük bir ödül ve kazanan olursa ona istediği makamı vermeyi taahhüt etmiş. 

  Bizim tellallar yine tüm ülkeyi baştan sona gezip bu ödüllü oyunu duyurmaya çalışmışlar. Verilen tarihin bitmesine sayılı saatler kala ortaya üstü başı perişan, bir elinde asa diğer elinde kavalıyla genç bir çoban gelmiş. Genç çoban “ ben bir şeyi padişahımdan daha iyi yapacağımı düşünüyorum” demiş. Padişahın huzuruna çıkarmışlar genç çobanı. “ Niye bu kadar geç çıktın ortaya” diye sormuş padişah! 

Değerli padişahım, benim ömrüm dağlarda çobanlıkla geçer. Kasabaya ayda bir ya inerim ya inmem. Son inişimde duydum ve hemen yola koyuldum. Ancak gelebildim. Binecek bir atım olmadığından yaya olarak geldim, günlerdir yoldayım, gecikmem biraz da bu yüzdendir.” 

Padişah sormuş ; “anlat bakalım neyi benden daha iyi yaparsın? Umarım iddianı ispat edebilirsin, yoksa kelleni bu çulsuz bedeninden ayıracağım”.

   Genç çoban; “değerli padişahım, ben çobanlığı sizden iyi yaparım. Sizin azametiniz var, güçlüsünüz, ıslığınız dağı taşı tutar ama yalnızca bir keçi güdebilirsiniz. Ama ben tek bir ıslıkla koca bir sürüye hükmederim” demiş. 

  Genç çobanın bu yorumu padişahın hoşuna gitmiş ve ona vaat ettiği ödülü vermiş. Genç çoban kazandığı ödülle o güttüğü sürüyü satın alıp köyünün ağası olmuş. Padişah yine bildiğimiz gibi “renksiz ve mutsuz  hayatına devam ediyormuş” …