Eğer herkes kendi tercihlerine göre yaşasa ve o seçimin bedelini ödese sesimi çıkarmayacağım ama öyle olmuyor.

Markete gidiyorum ( ne yazık ki mahallemde bakkal kalmadı). Raflardaki fiyatları her hafta farklı görmek, bir önceki etiketle aramızdaki duygusal bağı daha tam kurmadan hemen değişmesi beni derinden üzüyor.

Paketlerde ufalıyor. Çok değil 5-10 yıl önce 1 kilo olan peynir ambalajları 800 gram hatta bazıları 700 gram hazırlanmış. Sözüm ona fiyatlar fazla yükselmedi demek istiyorlar! Ya buharlaşan 200 gramlar, 300 gramlar ne olacak?

Bugün siyaset, spor falan yazmayacağım. İşim gücüm enflasyon. Hani ortalarda olmadığı söylenen canavar! İyi de bu manyak canavarı bir tek ben mi görüyorum? Ciddi ciddi nereye gitsem o mahluk hep oralarda. İnanmazsınız küçük gofret kutularına bile girmiş. 100 gramlık paketler önce 80 grama şimdilerde 50 küsur gramlara indi. Eğer doktorunuz rejim yapın dediyse tam zamanı, nasılsa her şey mikro düzeye göre hazırlanıyor.

Süt pahalı diyorlar. Bana göre pahalı değil. Sen hiç inek besledin mi arkadaş? Bu mübarek hayvanın yiyeceği “ saman” bile ithal, sen kime ne anlatıyorsun?

Bakımı da bayağı zahmetlidir. Her gün altını temizleyeceksin. Ahırı sıcak otu/samanı bol olacak. Biraz hassastır , hasta olmaz dersin/ koca hayvan, hop ŞAP hastası olmuş, RUAM olur, ŞARBON hastası olur, bazen Tüberküloz olur kimi zaman veba, Allah korusun ocak söndürür. Ez Türkçe hayvancılık zordur. Ürünlerin pahalı olması biraz da bu yüzdendir.

Buradaki asıl sorun o ürünler mi pahalı, yoksa senin alım gücün mü düşük? Eğer 2000 lira emekli, 2850 lira asgari ücret alıyorsan elbette senin için hepsi pahalıdır. Bozuk parayla düğünde takı takamazsın!

Ekmek bile pahalı denilen ülkede kime kızacağız? Üretim rakamları verilirdi çok eskilerde yalnızca TRT de tek kanal varken. Buğday rekolteleri, portakal/narenciye üretim verileri, hayvancılıkta gelinen seviye anlatılırdı. Biz dinlemezdik ama büyüklerimiz can kulağıyla dinlerdi. Biz “ KAÇAK” , “ KÜÇÜK EV” , “BONANZA” dizisi başlayacak diye mecburen beklerdik “televizyon” yanında. Hele “tatlı cadı SEMENTHA” ya aşıktık.

Evimize gelen onca misafire (televizyon seyretmeye gelen) yapılan ikramları düşünüyorum da biz o zamanlar ciddi para babasıymışız … Cafer hoca tarih dersi anlatır gibi herkes ekrana konsantre olurdu. Yemekler sessizce yenilir ve reklama kadar huzur veren bir sessizlik olurdu. Biz çocuklar o reklamları dahi büyük zevkle izlerdik.

Bugün sürekli “ kötü günler “ diye anlatılan o günleri düşününce, asıl berbat günlerin bu günler olduğunu düşünüyorum. Ortalıkta “ her şey varken” ve insanlar rahat yaşarken o gün kızdığımız enflasyona biraz haksızlık mı yaptık acaba diyorum!