Yıl 1922, İzmir’deyiz …
Aylardan Eylül, ayın ilk günleri …
Türk ordusu KOCATEPE’den büyük taarruza geçmiş.
Yunan ordusu Afyon’u, Salihliyi,Turgutluyu ve Manisa’yı hızla terk ediyor.
Kaçıyorlar.
Yunan ordusu geçtikleri her yeri yakıyor, yıkıyor.
Zaman bulabilseler, halkımıza daha büyük zulüm edecekler ama korkuyorlar. Ayağındaki
çaputun bile paramparça olduğu genç Türk ordusundan, Mehmetçikten korkuyorlar. Onca
hainliğe rağmen, insanlık dışı davranışlarına rağmen yakalanan, esir düşen Yunan askerlerine
yinede insanca davranıyoruz. Çünkü “ adalet ve insanlık” bizim gönlümüzde, vicdanımızda.
Bazı Yunan artıkları kalıyor bu kadim ve kutsal topraklarda. Onların kaçmaya bile cesareti
yok, bizdenmiş gibi davranmaya başlıyorlar. “Şimdi yenildik yarın bir punduna getiririz “diye
sabırla oynarız diyorlar oyunlarını …
Aynı saatlerde İzmir’de önlerinden geçen Yunan askerlerini gören Rumlar, çok güvendikleri
Yunan ordusunun yenildiğinden ve kaçtığından habersizler.
Sevinç gösterileri içinde evlerinin balkonlarında, sokaklarda bayrak sallıyor marşlar
söylüyorlar.
Bu heyecan tablosundan etkilenen bir Rum da evinin balkonundan çoksuyla “ YASASİİN,
YASASİİN” diye bağırıyor. O esnada o evin önünden geçen bir Ege efesi de yukarıya doğru
sesleniyor; “ kim yaşasın, söyle bakalım insanlık bozuntusu?”.
Efenin gür sesinden korkan Rum, kızarıyor bozarıyor ama kısa sürede toparlanıp balkonun
altında duran efeye alçak sesle cevap veriyor;
- bre efem, KİM KAZANİRSA O YASASİİN” ….
Yukarıda anlatılan bir mizansen değildir. O tarihlerde Ege’de bir çok ilde benzerleri çokça
yaşanmış olaylardan yalnızca bir tanesidir.
Dünya kuruluşundan bu tarafa insanların önemli bir çoğunluğu her zaman güç karşısında
“güçlüden taraf olma yolunu” tercih etmişlerdir. İster inandıkları isterse inanmadıkları bir
davada “hakkı ve haklıyı değil, güçlünün hakkını savunmanın dayanılmaz ve karşı koyulmaz
cazibesine kapılmışlardır.
Hayat denen büyük AKADEMİ bugüne kadar şunu göstermiştir, “kime en büyük kıyağı
yaparsan, en büyük darbeyi ondan yersin” .