Hep bahsederiz, hep öyle olmaya çalışırız ve sürekli bu özlemimiz vardır. Geriye “ iz bırakmak”. Yeni dökülen inşaat harcına basıp çıkarttığımız bir el yada ayak izi değil elbet anlatmak istediğim.

  Yapılan büyük apartmanın girişine asılan “ MÜLK ALLAHINDIR” yazısının daha büyük puntolarla tam üst kısmına belki yan duvarına yada görülmesi kolay olacak herhangi bir yerine mermer kaide üzerine özenle yazdırdığımız “ binayı yaptıran şahsın künyesi” de değil anlatmak istediğim.

  Zaten uzun yıllardır anlatırım ama bu konuda asla başarılı olamadım, iz bırakmak “yapı bırakmak/ inşaat molozları arasından bir eser” bırakma gayreti de değildir. Bugüne kadar tanıdığım bir çok insan onlara mal bırakmış olan dedesinin dedesini tanımıyor. Hadi ömür denk gelmedi, bir kısmı ismini dahi bilmiyor. İyimser oranda ve biraz da aile kavramına özen gösterenler babasının dedesini tanımıyorsa da ismini biliyor.

  Zavallı dedenin babası, garip adam onca yıl uğraş, yeme-giyme, iktisat et ama 40-50 yıl sonra adın bile anılmasın, adam yaşasa bile bu vefasızlık sonrası kahrından ölür.

  Küçük bir test yapalım. İster misiniz?

Örneğin kim babasının dedesinin adını hatırlıyor? O dedenin eşi kimdi? Yani büyük babaanne hatırlanıyor mu? Kaç kardeştiler? Nerede doğmuşlardı? Onların çocukları var mı? Varsa görüşüyor musunuz?

  Bundan uzun yıllar önce bir olaya şahit olmuştum. Metruk bir ev ve arsa için bir inşaat şirketi arsa/ev sahiplerine ulaşıp orayı kentsel dönüşüme sokmak istemişti. Ailenin bir ucu Kanada’da( evet nasıl bir aileye düşmüşse o vatandaş, çareyi Kanada’ya gitmekte bulmuş!) bir kısmının belli bir kaydı yok(muhtemelen o nesil devam edememiş- öldüklerinde geriye mirasçıları bulunamamış) bir diğer uç ise labirent gibi, sayısız çocuk ve onların ölümünden sonra mirasçı olan onlarında çocukları. Eski ailelerde 8-9 kardeşin normal olduğunu düşünürsek, her kardeşin de kendi çocukları ve onlardan sonra gelenler, damatlar, gelinler, süt kardeşler … liste uzadıkça uzuyor. Topu tüfeği metruk eski bir ev ve 200 metre kare arsa, ama neredeyse metrekareye 1 hissedar düşüyor.

  O evin; o evi o zorlu dönemde yapan ilk sahibine bir yararı oldu mu, olmadı mı bilemiyorum ama muhtemelen şimdiki sahiplerine “tapusal bir angaryadan” başka bir şey getirmediğine eminim.

   Kim demiş bilmiyorum ama günümüzde bir binanın ömrü 40-50 yılmış. O süreyi geçen binaların “raf ömrünü dolduran ürünler” gibi, yıkılıp yeniden yapılması gerekiyormuş. Çok şükür insan ömrü çok uzun değil de uzun uğraşlarla ve çileyle yaptığınız binaların yıkılışını göremiyoruz. Yoksa az önce de yazdım, insan kanserden değil kahırdan ölür!

   İz bırakmanın beton yığınlar bırakmak olmadığını iddia etsem de bu görüşe katılmayan çok insan olacaktır.

  Son bir soruyla sizleri kendinizle baş başa bırakayım. Kaçımız hala dedemizden kalan evde oturuyoruz?