Ülkemizde “ OSMANLICILIK” oynamayı sevenlerin aslında en çok takdir etmeleri gereken padişahlardan biri III. Ahmet’tir. Dikkat ediyorum bu kıymetli devlet büyüğüne gereken önem ve itibar hiçbir dönem verilmemektedir.

  Oysa 18. yüzyılın başlarında Osmanlı tahtına oturan bu adını Osmanlıcıların dahi pek anmadığı padişah tam 27 yıl hüküm sürmüştür. Tarihte adına LALE DEVRİ dediğimiz dönemde padişahlık yapmış ve ülkesinin her yönden geriye gittiği dönemde “itibardan asla taviz vermemiştir”.

  Beceriksiz ve basiretsiz/ ve de başarısız sadrazamlar yüzünden Balkanlarda en büyük toprak kayıpları yaşamaya başladığımızda ne hazindir ki bu kötü dönem bu değerli devlet büyüğünün dönemine denk gelmiştir. Ne yaparsınız “ TAKDİR İLAHİ” …

   Aslında göreve geldiği ilk yıllarda PRUT SAVAŞI ile Ruslara kök söktüren Osmanlı ordusu, önce Çorlulu Ali Paşa, sonra Baltacı Mehmet Paşa ve ardından göreve gelen Silahtar Ali Paşa gibi devlet yönetiminde liyakatli isimleri sayesinde işleri yolunda götürüyordu. Ancak Petrovaradin Savaşında Silahtar Ali Paşa şehit düşünce( 1716) yerine Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı göreve getirir ve sadrazam yapar III.Ahmet. İşte tarihin akışını ( Osmanlı tarihinin) değiştiren olay budur. Nevşehirli İbrahim Paşa; savaşta şehit olan Silahtar Ali paşa’nın dul eşiyle ( Fatma Sultan; III.Ahmet’in kızıdır) evlendirilince “DAMAT “payesine kavuştu. Ee kapağı sağlam yere atınca Dünya da sırtın yere gelmez ! Hata yapsan da, bir çuval inciri berbat etsen de kim ne diyecek? Bizim bildiğin maliye memuru İbrahim’e ALLAH yürü kulum deyince göreve gelir gelmez ilk işi düşmanlarla barış anlaşmaları imzaladı. Öyle at üzerinde aylarca git savaş, nereye kadar? Varsın Osmanlı toprakları az bir eksilsin ne gam! Nasılsa kayınpederinde daha bir kamyon dolusu tapu vardı ! Damat kayınpeder toprağından olurmuş ! bizim III. Ahmet de zaten sanat sever, edebiyat düşkünü eğitimli bir devlet adamı olarak “savaş” gibi vahşet içeren olaylara uzak mizacı yüzünden “aman oğlum işin mi yok git kafa kes, toprak kazan atalarımdan kalan tapular bize yeter bak eski damadım(şehit) Silahtar Ali Paşa toprak kaybetmeyelim diye güzel canından oldu, sen şu yamacımdan ayrılma sakın dedi.

  Ee koca Saltanat-ı Hümayun, insanın canı sıkılıyor hep devlet işleri yüzünden. Haşmetli padişah hem damadı hem de sadrazamı olan DAMAT İbrahim paşa’ya çok güvendiğinden onun aklına uyup “bunca savaşlardan çok yorulduk, biraz kendimize zaman ayıralım” diye İstanbul’un gözde yerlerine köşkler saraylar yaptırmış. Gitgide boşalan devlet hazinesini daha da beter hale getiren zevk-ü sefa geceleri, saray bahçelerinde sırtında mum olan kaplumbağaların gezdirilmesi, köçek ve çengilerin çılgın ortamlarıyla her gece bir başka aleme taşınan eğlence ile LALE DEVRİ halktan kopuk, halkın gerçeklerinden habersiz ve ülke sorunlarının çok uzağında yaşanan 12 yıl ile koca Osmanlı İmparatorluğunun yaşadığı en “kayıp dönemdir” . Halk aç, savaşlardan yorgun, ülke ehliyetsiz kişilerin elinde HOR bir şekilde hızla Dünya İmparatorluğundan, sınırlarını koruyamayan zavallılığa düşmüştü. Bu dönem Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a yenilip esir düştüğü Ankara savaşından sonra başlayan ve 11 yıl süren FETRET DEVRİNDEN daha ağır sorunlara yol açmıştı. Zira Fetret devrinden sonra Osmanlı liyakatli isimler sayesinde yeniden güçlü ve muktedir konuma yükselmişti. Lale Devri Osmanlı’da kimi tarihçiye göre sonun başlangıcı kimine göre ilerlemenin sonu olarak değerlendirilmiştir. Bana göre yalnızca İstanbul’da yapılan 120 köşk,saray yavrusu ve harem türü binalara harcanan paralar ile halkının geleceğini, ülkenin bağımsızlığını bitiren adımların atıldığı lanetli yıllardır.

   Elbette hiçbir mülk sahibi malının telef olmasını istemez ama sırf damat diye de yeteneksiz birine de hazine teslim edilmez. Osmanlı aslında iki dönemdir, ilk dönem işin ehline verilen USTALIK DÖNEMİ, sonraki ise kalibresiz isimlere teslim edilen REZİLLİK DÖNEMİ ….