Yaşadığımız kent günümüzde artık küçük ölçekli şehirler arasında olduğundan bir çok insanı şahsen tanıyoruz. İsmini bilmesek de simadan bir aşinalık mutlaka oluyor. 

   Çoğu zaman bu satırlarda insanların bize akseden dertlerini, düşüncelerini, umutlarını paylaşıyoruz. Öncelikle hiçbir “basın çalışanı” çözüm makamı değildir, eğer ki siyaseten çok önemli görevi ve mevkisi yoksa ! 

     Yani “hadi sizi de görelim” tarzında ve sırf “gazlama” yöntemiyle davrananlara toplu bir yanıt olsun istedim bu yazımın. Kimseye kendimizi kabul ettirmek gibi bir kaygımız yok. Eğer içimizde böyle olanlar varsa ya gazeteci değillerdir ya da bu mesleği yanlış kullanıyorlar.

   Son 10 yılın rakamlarına yeniden baktım. Zonguldak büyük oranda göç vermiş. Batı kentleri arasında göç verenlerde ilk sırada. Ekonomik olarak küçülmüş. İşsiz sayısı; şu palavradan İŞKUR geçici işlerine rağmen hızla yükselmiş. Kentin gençleri; başka kentlere iş için giderken PANDEMİ nedeniyle bu trafik aksayınca bu sayılarda yükselme kaçınılmaz olmuş. Yazın turizm, kışın İstanbul ve diğer sanayi şehirlerine giden gençlerimiz gurbet defterini en azından pandemi de bir çözüm bulunana kadar kapatmışlar. Zaten bir çok işletme “ kanuni zorunluluk “ yüzünden işçi çıkaramıyor. Yoksa işsizlik rakamları inanılmaz boyutlara gelir. 

  Kabul etmeliyiz ki ülkemizde bir de sayıları herkese göre değişen milyonlarca sığınmacı var. Herhalde ülkemizde pandemiden etkilenmeyen bir tek onlar var. Rakamlar doğruysa son bir yılda 600 binden fazla çocuk sahibi olmuşlar. Yani adamlar ülkeye canlarını kurtarmaya değil de “kontrolsüz sevişmeye” gelmişler gibi bir durum var. 

   Defalarca yazdığım için tekrara gerek yok. Yarınlarda nasıl büyük bir kriz yaratacaklarını normal zekada bir insan 3 dakikada anlar. O apayrı bir yazı konusu. 

    Kentte kurulan pazarı sık gezerim. Zaten bir tane büyük pazar yerimiz var. Esnaf dertli, vatandaş akşam saatlerinde gidiyor pazara, fiyatların düştüğü saatlerde biraz canlanma oluyor, o kadar. Kış aylarında hava zaten erken kararıyor, o kısa zaman zarfında nasıl bir ticaret olacaksa, günü kurtaracak. 

   Market raflarında etiketler o kadar sık değişiyor ki, raftaki fiyatla kasadaki, fiyat tutmayınca tüketici haliyle isyan ediyor. Kasiyerler “efendim, etiket değişmeyi unutmuş olabiliriz” gibi kaçak yanıtlarla işi kurtarmaya çalışıyor. 

   Vatandaş; hayat pahalılığını/işsizliği/ulaşamadığı grip aşısını/ sokakta arkadaşına soruyor.

Kahvede aynı masadaki oyun arkadaşına soruyor.

Bir gazeteciyi tanıyan yada yolda gören ona soruyor.

Evde aile efradına soruyor hatta sızlanıyor. 

Özellikle veya denk geldiği muhalefet partililere soruyor. 

 Ancak bir tek şu soruyu sormuyor “bu tabloda benim payım ne? “