Bir şehir efsanesi değildir Oturan Boğa, A.B.D ordularına karşı topraklarını korumaya çalışan son Kızılderili şeftir. Siyu mudur, Apaçi midir Cayenne midir çok önemli değil. Güçlü A.B.D. ordusunun dönemin son teknolojik silahlarına karşı “ok ve yayla” savaştığı cesur yerlilerin lideri olarak yaptıklarından ziyade söyledikleri de hala günümüzde önemini koruyor. Bildiğin cahil ama “Güney DAKOTA’da OXFORD vardı da biz mi okumadık” diye ajitasyon yapmıyor. Kendini geliştiriyor, genlerinde olan DOĞA sevgisi ve bilgisi sayesinde “hayat ve gelecek hakkında” müthiş öngörüleri paylaşıyor.

   Örneğin; “ Bu insanlar (soluk benizliler/Amerikalılar) zenginlerin bozabileceği ama yoksulların bozamayacağı bir çok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri daha da güçlendirmek için yoksullardan ve güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim ruhu göklere yükselmiş atalarımızdan kalan toprakların kendilerinin olduğunu söylüyorlar. Komşularını çitler yaparak çiftliklerinden/kendilerinden uzaklaştırıyorlar. Toprağı binalarıyla ve öteki süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Toprağın bereketini çalıyorlar. Bu soluk benizliler, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor” , diyor şef Oturan Boğa. Fazla değil bunu yaklaşık 140 yıl önce söylüyor.

   Dünyada olan bitene bakınca belki farkında olmadan Kızılderili şefin öngörüleri gerçekleşsin diye çalıştık gibi duruyor.

  Küresel ısınma diyoruz,

  Devasa ölçekte orman yangınları,

  Hortumlar, kasırgalar, tsunamiler,

  Seller, heyelanlar,

  Dağlar parçalanıyor, buzullar eriyor,

  Sanki hiç sorun yokmuş gibi birde hava yoluyla bile bulaşan virüsler çıkıyor.

Kentleri umarsızca betona teslim edenler çıkıp ekranlara “geleceğiniz için bize güvenin” diyor. Perişan ettiklerini görmezden gelip, kendilerince başarı hikayeleri uyduruyorlar. Daha da vahim olanı onları alkışlayan büyük bir kitleye de sahipler. Büyük şehirlerde mezar yeri dahi bulamayan insan evladını daha nasıl kötü bir gelecek bekliyor olabilir ki?

  Her şeyi değiştirmeye çalıştık. Doğa’nın dengesini bozmaya çalıştık, bozduk. Kaynakları bilinçsiz tüketmeye çalıştık, başardık! Toprağın verimi unutup betona teslim etmeye uğraştık, neredeyse yüzde yüz perişan ettik. Gökyüzünün tabakalarını dahi delik deşik edip Dünya’yı yaşanmaz haline getirdik ama bir tek “ büyük yanlışlar yapıyoruz, öze dönelim” demedik.

   Siyasileri dinleyince ve onları alkışlayanları gördükçe şunu anlıyorum ki, diyecek gibi de görünmüyoruz.