Türk sinemasına bir dönem damgasını vuran Zeki Alaysa ve Metin Akpınar’ın oynadığı “ GÜLER misin AĞLAR mısın?” filminde güzel bir replik var. Kasabanın zengin otelcisi Cemal bey; Turizm bakanın gözüne girip “ bedava teşvik” kapmak için yağcılık yaparken Metin’e nasılsın diye sorduğunda o unutulmaz repliği söyler” Dehşetle ve İbretle size bakıyorum” …!

Eğer yaşadığınız ülke bir İSKANDİNAV ülkesi değilse, yaşadıklarınız size ilginç hatta dehşet verici gelebilir. Bir iki konuda değil bir çok alanda yaşanıyor bu tuhaflıklar. Örneğin tarımda çok değil 5-10 yıl öncesine kadar kendi kendine yetebilen bir ülke iken şimdi, domates ve meyve almak için banka kredisi çekecek duruma gelmemiz sizce normal mi? 5-6 yıl önce ortaya atılan ve bana göre de çok doğru bir uygulama olmasını beklediğim;“ TARLADAN SOFRAYA” politikasına ne oldu? Üreticiden tüketiciye aradaki kabzımalları kaldıramazsak o fiyatlar nasıl ucuzlayacak? Aradaki her komisyoncu fiyatlara en az % 10/15 zam demektir. Nakliye masrafı, KDV, yoldaki ürün zayiatı falan derken market fiyatları DEHŞETLİK ve İBRETLİK olmuyor mu?

Bir başka hazin tablo da “ futbolumuzda” var. Milli takım geçen yılın Avrupa şampiyonu İspanyaya yenilince kıyamet kopartanlar oysa 3 gün önce Gürcistan’ı 3-2 yendiğimizde farklı yorumlar yapıyordu. Bir düşünün, Dünya devi İspanya alt yapı konusunda tavizsiz bir şekilde olayı ciddiye alırken bizler alt yapı denince işi savsaklama peşindeyiz. Örneğin alt yapılarda görev yapan bazı antrenörlerin “ asgari ücret seviyelerinde” çalıştığını biliyoruz. Milyar dolarlık bir sahnede 30 bin lira maaş alan bir hoca ile genç oyuncu yetiştirip onlarla başa baş mücadele etmeyi bekliyoruz. Yıldız oyuncuyu yetiştirecek antrenöre 30/40 bin lira ver, yetiştirip sahaya süreceği gence milyonlar bağla. Sizce de bir tuhaflık yok mu?

Eğitimde, ekonomide, dış politika da hatta “ sığınmacılar “ konusunda dehşetlik ve ibretlik uygulamalarımız yok mu? Yaşadığı ülkeyi bırakıp bize “güya” canını kurtarmaya gelenler hangi kentin hangi varoş semtlerinde oturuyor acaba? Yada o kentlerin en lüks semtlerinde kalabalık bir şekilde çevreyi rahatsız edecek düzeyde mi oturuyorlar? Ben daha varoşlarda ( bazı kaçak gelen Afgan, Iraklı,Suriyeli veya Afrikalılar hariç ) yaşayan sığınmacı görmedim. Elbette en lüks semtlerde otursunlar, hatta devlet onlara her gün kazanla yemek dağıtsın, sağlıkta öncelikleri olsun, gerekiyorsa maaş bağlasın, çocukları en iyi üniversitelerde sınavsız okusunlar, burada doğan bebelere Cumhuriyet altını verelim her ay !!! Biri bu komediyi izlerken “ Dehşete ve ibrete “ düşmez mi acaba?

Emekliler için bir şey demeye dilim varmıyor. En düşük yaşam standardı olan vilayetlerimizde dahi ev kiralarının 10 binden başladığını biliyoruz. Büyük şehirlerimizde ev kiralarının yüksekliği yüzünden gençler evlenemiyor. Bazı sosyal medya mesajlarında bu durumu bana yazan, yazılarımın altına bu konuda yorum yapan onlarca genç var. Hepsinin derdi neredeyse aynı. BİTTİK diyor gençler. İş bulan dahi sevinemiyor. Alacağı asgari ücretle ancak baba evine sığınabilir o genç, ne evlenmesi? Peki bizim kaynaklar neden Suriye de Kuzey Irak ta veya Sudan da neye harcanıyor? Büyük devlet refleksi ise aynı refleksi biz niye göremiyoruz?

Siyaset halimiz ise zaten evlere şenlik. 1980 den sonra dahi görmediğim manzaralar var siyaset sahnesinde. Bu konuda anlatacak çok şey var ve uzun bir yazı olur şimdilik bu kadar değinelim. Nasılsa daha çok konuşulacak malzeme çıkacaktır bu gidişle.