Sanıyorum son yılların en renksiz en sönük en heyecansız ve mali açıdan en durgun bayramını yaşadık. Herhalde bundan sonrakiler de bundan çok farklı olmayacak. Şehirlerde BAYRAM bir tatil gibi algılandığından, izni gören imkanı da varsa hemen olduğu kentten tatil yöresine kaçıyor. İmkanı olmayıp kalanlar da kentin zırıltısını gürültüsünü çekmeye devam ediyor. Zaten hayat onlara HİÇ GÜZEL OLMAMIŞTI …
Bayramda; eskiden belde olan ancak günümüzde ilçeye bağlı bir mahalleye dönüştürülen güzel bir köyde idik ailece. Elbette uzun yıllar öncenin kalabalıkları yok. Yaşlılar kalmış yalnızca köydeki yaşam içinde. Gençler ya eğitim ya iş adına terk etmişler. Biraz bayramın etkisiyle büyük şehirlerden gelenler ve bizim gibi hala o eski bayramları yaşamak adına gelenlerle bir miktar nüfus artmış gibi duruyor. Ancak 10-15 yıl sonra o köylerine bağlı büyüklerimizden sonra kapısını çalacak kimse kalmayacak gibi bir gözlemim var ve bu beni tarifsiz bir kedere itiyor. Onca yapılmış binalar, “ torunlar veya evlatlar gelir” diye hazırlanmış nice evler virane olacak. Harcanan paralara üzülmüyorum ama o güzel kırsal yaşamının renklerini (elbette ömrümüz el verirse) bir daha nasıl görürüz, o hala sönmemiş bayram coşkusunu nasıl tadarız? Bayramın ilk günü bir mahalle de, diğer günleri farklı mahallelerde planlanmış bayramlaşma geleneği nasıl bir sosyalleşme nasıl güzel bir insani yaklaşım. Bu bayramın her köşede her mahallede eşit bir şekilde neredeyse her kapı çalınarak yaşanmasına olanak veriyor. Yaşları hayli ilerlemiş olanlar kapımıza kimse gelmedi üzüntüsünden uzak komşularıyla, özledikleri yakınlarıyla o güzel kaynaşmayı yaşıyor. Köyde olmasak bayram mı var, yoksa halk tatili mi ilan edilmiş anlayamayacağız ama ne güzel ki hala o eski bayramların tadını alabileceğimiz adresler az da olsa var.
Kente döndüğümde yine o ruhsuz sokaklar yine o donuk kentle karşılaştım. Doğada aldığım o güzel yaşam enerjisini hemen; ATM den maaşını alıp bir anda eridiğini gören emekli gibi tükettim kentin sokaklarında.