Yaşı ellinin üzerinde olanların rahat hatırlayacağı, bir dönemin belki de tek eğlencesiydi “ radyo tiyatroları” . O dönemlerde evlerde akşamları mutlaka birlikte yemek yenir, yemekten sonra varsa aile büyükleri geçmişin güzel hikayelerini anlatırlardı. Ve belirli bir saatte çay servisi başladığında, elbette yanında mis kokan kurabiyeler/keklerle birlikte tüm aile radyoya odaklanır ve o akşamın radyo tiyatrosu hangisiyse pür dikkat dinlenirdi.

   Davudi sesiyle radyo spikeri başlardı anlatmaya; eser Fazıl Hayati Çorbacıoğlu, oynayanlar; Erol Keskin, Kamran Usluer, Suna Pekuysal ve Zihni Göktay. Efekt Korkmaz Çakar, Radyoya uygulayan Sezai Altekin. Kısa bir oyun tanıtımından sonra yaklaşık bir saat sürecek radyo tiyatrosu başlardı. Birbirinden kaliteli tiyatro sanatçılarını dinlemek o günler için çok büyük keyifti bizim için. Kim bilir belki bazı evlerde bizdeki kadar zevkle takip edilmemiş olabilir ancak dönem düşünüldüğünde fazla bir alternatif olmadığı da bir gerçek. Eğer elinizdeki imkanları doğru zamanda ve doğru şekilde değerlendiremezseniz o günü o anı hatta o dönemi ıskalamış oluyorsunuz. Tarih 1970 li yıllar, ne kadar zengin olursanız olun, televizyonuz olsa bile her kentte verici olmadığı için yayınları izleyemiyorsunuz. Verici olan yerlerde ise zaten yayınlar akşam 7 gibi başlıyor 12 ye doğru bitiyor. Alternatif şansınız olmadığı için seçim şansınız da bulunmuyor.

   Bunca yoğun seçim gündemi içinde niye durduk yere yaklaşık 50 yıl öncesinin bir aile akşam rutinini yazıyorum? Bugün alternatifimiz var. Seçim şansımız var. İster televizyon izlersiniz, ister bilgisayarda gezinti yapar ister akıllı telefonunuzda oyun oynarsınız. İster sinemaya gider vizyon bir filmi rahat koltuklarda seyredebilirsiniz. O da olmadı lüks aracınızla sahile doğru kısa bir gezi yapar şık bir mekanda yemek yiyip günü öyle de bitirebilirsiniz. Alternatifiniz varsa seçme şansınız da var demektir. Elbette bütçe ile alakalı konular sizin sorununuz.

   Bilim adamları “en salak” insan tipini bulmak için yüzyıllardır uğraşıp duruyorlar. Her bir çalışma farklı sonuç verince ortak bir metinde uzlaşı sağlayamamışlar. Ancak tüm çalışmalarda elinde farklı seçim alternatifleri olduğu halde hep aynı tercihi yapanların en gerzek insan grubu olduğunu fark etmişler. O grubun tek söylemi “ alternatif mi var” sözüymüş.

  Elbette kişisel tercihlerin bedelini şahıslar bizzat kendileri ödedikleri için “hayatlarına müdahale” hakkımız yok. Buna kişisel özgürlük yada bireysel karar verme hakkı denebilir. Peki o kararlar/tercihler tüm toplumu etkiliyorsa ne olacak? Örneğin şuurunu yitirmiş biri “ tüm sigara içenleri” tedavi etmeyelim, bırakın ölsünler dese ve bu referanduma gitse tepkiniz ne olur? Hele hele bir de o seçimin sonucu “ evet “ çıkarsa ne düşünürsünüz?

   Seçimler alternatifler üretmeli. Farklı sonuçlar her zaman olumsuz olacak diye bir kural yok. Alternatifin sonuçlarını görmeden sürekli ilk kararda takılı kalmanın “ radyo tiyatrosundan “ başka eğlence şansının olmaması demek olduğunu düşünün.

  28 Mayısta bir seçim var. Aslında bir alternatif seçimi bu. Aynı kanunlarla, aynı isimlerle ve  aynı sistemle devam edelim mi? Yoksa kafamızı kaldırıp farklı bir hikaye yazma zamanı geldi mi acaba? Önümüzde alternatif var. Birini denediğiniz diğerini hiç bilmediğiniz.

  Eğer seçme tercihiniz yoksa durum sosyolojik değil psikolojik. Ben radyo tiyatrosunun o güzel günlerini de, televizyonun büyülü dünyasını da sırayla yaşamış şanslı bir jenerasyondanım. Ve bugüne kadar hayatında alternatifi olmayanlara hep üzülmüşümdür. Asla ne kaybettiklerini hiç öğrenemeyecekler!