İnternette bir yazı başlığı :

“ Söveni seven sendikacı ! “

Haydaaaaaaa !..

Şaşıranlar olsa da, aslında “ayniyle vaki” durumlar da yok değil…

Dayak yemekten hoşlanan mazoşiştler gibi, sövülmekten hoşlanan sendikacı var mıdır, vardır…

Ne kadar söversen o kadar iyi !..

Senden iyisi olmaz, sohbetine doyulmaz.

Esasen bu ifadeyi bir başka şekilde söylemek de olasıdır.

“ Söveni seven sendikacı !..” yerine…

“ Sövmeyeni sevmeyen sendikacı !..”

Yani…

Söveni seviyor…

Sövmeyeni sevmiyor…

Bu işte bir ters orantı var ama, aritmetik bir izahı yok bunun…

Tamamen “psikolojik” bir durum…

Aritmetiğin orantı hesapları mantığı ile hareket edilse, doğru orantı ile kurulması gerekir.

Seveni seversin…

Söveni sevmezsin…

Ancak burada  psikolojik bir “ters orantı” ile karşı karşıya olunduğu anlaşılıyor.

Sendikacıya bak, hizaya gel !..

Söveni seviyor..

Sövmeyini sevmiyor…

*

Sövmek bize yakışmaz.

Bizim tarzımız değil…

Üstelik Zonguldak’ta böyle bir sendikacı yoktur.

Söveni sevmek ‘zul”dür, o da bizim sendikacılarımıza yakışmaz.

Beş parmağın beşi aynı olmadığı gibi, sendikacıların her biri de aynı olmuyor.

Biri çıkıyor, bundan hoşlanıyor.

Söveni seviyor…

Sövmeyeni sevmiyor…

Sokak jargonunda buna ilişkin “deyişler” de var ama, şimdi o bahsi hiç açmayalım.

İyisi mi lafı daha fazla uzatmayalım.

Erhan ÇAKMAK