Sık duymuyor muyuz, bir çok benzer cümleleri ?

Nerede o eski bayramlar !

Nerede o eski domatesler, kokusu elimizden çıkmazdı.

Nerede o eski dönerciler, kullandıkları kuyruk yağının tadı damağımızdan çıkmaz, kokusu etrafta yayılırdı.

Nerede o eski komşuluklar, kapımızı çalan yok, hatırımızı soran yok.

Nerede o eski dostluklar, bir bardak çay içimi sohbetleri dahi özler olduk, herkes Dünya derdine düşmüş kopmuş tüm ilişkiler.

Nerede o eski siyasiler, önceden siyaset halk içindi şimdilerde siyaset liderler için yapılıyor.

Ve bir de “ ne olacak benim sonum, acaba vekil yada belediye reisi olabilir miyim” var, yazık çok yazık …

Nerede o maaşlar, rahmetli babam aldığı o maaşla 5 çocuk büyütüp, üstüne bir de bizim fakirhaneyi de yaptırmıştı, şimdiki maaşlarla bir evin kirasını zar zor ödüyoruz.

Nerede o eski hikayeler, hepsinin sonu mutlulukla bitiyordu, günümüzde mutlu biten çok az hikaye var.

Ne demiş ünlü şair Ziya Paşa;

“ Erişir menzil-i maksuda aheste giden

Tiz-i reftar olanın payine damen dolaşır”

Yani diyor ki üstat ; “ yavaş giden hedefine ulaşır, acele yürüyenin etekleri ayağına dolaşır”.

Eskilerden kurtulmayı matah bir şey zannettik. Eski yapıları yıkmayı, eski gelenekleri unutturmayı gelişme diye yutturdular. Yeni iyidir eski kötüdür algısı yaşamın her alanında uygulandı. Şimdi kentler üst üste yaşanan bina ve insan yığınlarıyla dolu. Bir çok evde sorunlar yüzünden aileler paramparça olmuş durumda.

Şimdi değerli okurlarıma soruyorum, acaba hızla ilerleyelim diye bir çok değeri kendimiz mi yıkıp perişan ettik? Başımıza gelenler kendi tercihlerimiz yüzünden mi acaba? Siz ne düşünüyorsunuz?