Bugün biraz duralım.
Ekonominin rakamlarından, maliyenin baskılarından, vergi oranlarının ağırlığından sıyrılalım.
Bir tabloya, bir bütçeye değil; kalbimize bakalım.
Çünkü hayatın telaşı içinde, fark etmeden elimizin altından kayıp giden bir güzelliği unutuyoruz: Selam vermenin gücünü.
Gerek yazarken, gerek konuşurken…
Karşımızdaki kim olursa olsun — bir çalışan, bir esnaf, bir müşteri, bir yönetici, çocuğunuz, eşiniz ya da bir öğrenci — cümleye “Günaydın”, “Merhaba”, “Kolay gelsin”, “İyi akşamlar” Selamun aleyküm, hayırlı günler, hayırlı sabahlar ve daha nice güzel temenniler….ile başlamanın bir zarafeti, bir insanlık hatırlatması vardır.
Bir kelime, bazen bir kapıyı sessizce açar.
Bazen gergin bir havayı bir anda yumuşatır.
Bazen de olmayacak işlerin, üstlenilmeyecek görevlerin yapılmasına vesile olur.
Çünkü insanlar, önce insan gibi karşılanmak, saygı duyulmak ve sonra iş görmek ister.
Bazen geç bir saatte ararız birini, ya da bir mesaj yollarız.O anda “Kusura bakmayın, bu saatte rahatsız ettim” demek…Sadece bir özür değildir; bir saygı ifadesidir.“Vaktinize ve size değer veriyorum” demektir.
Ve inanın, o küçük cümle bazen bir ilişkide, bir işte, bir hayatta çok şeyi değiştirir.
Nezaket veya nezaketsizlik görünmez ama en derin izleri bırakır.
Unvanlar, pozisyonlar, makamlar gelip geçer; ama saygı, zarafet ve incelik her zaman sizinle yaşar gider…
Bir “merhaba” bazen bir rapordan, bir bütçeden, bir toplantı kararından çok daha değerlidir.
Çünkü o “merhaba”, bize unuttuğumuz bir hakikati hatırlatır:
Her şeyin ötesinde, önce insanız.
Belki de bu hızlı, yorgun ve gürültülü dünyada yeniden hatırlamamız gereken en kıymetli kelime budur:
Merhaba.
Saygı ve sevgilerimle…