Genelde teknolojide kullanılan bir deyimdir KÜVET EĞRİSİ, ekonomide/ iktisatta kullanımına pek rastlanmaz. Teknolojilerin ve teknolojik ürünlerin olası arıza oranlarını gösteren 3 parçalı bir zaman modelidir. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Ben bu deyimi ülkemizin iktisat gidişatına uygun bir şekilde izah etmeye çalışacağım.

  Bir ürünü aldığınızda ilk başlarda ( zaten garanti kapsamı falan dönemidir) pek sorun yaşamazsınız. İlk yıllar iyidir. Bu BAŞLANGIÇ DÖNEMİDİR.

  Siz bu dönemde aldığınız ürünü eşe dosta dahi tavsiye edersiniz. Ne iyi bir tercih yaptığınızı düşünüp mutlu olursunuz.

  Aradan yıllar geçer ve ürünün garanti süresi de dolmaya başlayınca, ufak tefek sorunları yaşamaya başlarsınız. Her 6 ayda bir bazen 3 ayda bir sorunlar yaşarsınız, TAMİR SERVİSİNİN yolunu öğrendiğiniz dönem İLK DÖNEMDİR. Bu dönem şöyle veya böyle atlatılır. Çok şanslı iseniz yani garanti kapsamının süresini ek ücretle uzatmışsanız yola devam etmekte sorun yaşanmayabilir.

  Bir süre işler yolunda gidiyor gibi görünür. Zaten ürünün birkaç yeri değişmiş, önemli parçalar tamir edildiğinden bir zaman ürünle ilgili sorun görünmez. Bu işlerin stabil gittiği dönem İKİNCİ DÖNEMDİR.

   Pandomim asıl şimdiki dönemde başlar yani SON DÖNEMDE. Üründe tamir edilen veya hiç tamir görmemiş parçalarda bozulmaya başlar. En olmadık zamanlarda ürün sizi ortada bırakır. Ek garanti süresi de bittiğinden gelen her arıza size KÖPRÜ, BARAJ veya BİNA KOLONLARI gibi geri dönüş yapar. Kimi zaman gelen tamir faturaları yeni bir ürünle yarışır cinsten olur. Çok zaman bir arada bir derede kalırsınız. Eski ürünü mü tamir ettirelim yenisi mi alalım diye kara kara düşünürsünüz. Evde ürün yüzünden tartışmalar zirveye çıktığında ise artık FİNALE gelmişsizin demektir.

   Güzel ülkemizde ekonomimiz son 20 yılda bu KÜVET EĞRİSİNİ yaşadı. Bazı dost okurlar konuları niye direkt yazmayıp, anlatmak istediğimi İRONİ ile anlattığımı eleştirirler. Konuları böyle anlatmayı tercih etmem okurlarıma saygıdan aslında. Zira sayıları az dahi olsa okur grubumun derinlikli düşünebilen ve analiz yeteneği olanlardan oluştuğunu görüyorum. Bir çoğuyla caddede yada bir cemiyette, pazarda veya bir törende karşılaşıyorum. Benim satırlarımda isimlerden ziyade sistemler eleştirilmeli. Elbette o sistemleri savunanlar da İSİM olarak paylarına düşeni almalı ama” giden AĞAM gelen PAŞAM “ kıvamında olmamayı tercih ederim.

   Ülkede adı konmamış bir EKONOMİK durum var ve bu durumu balçıkla sıvamak mümkün görünmüyor. Aldığınız ürün !!! her gün bir yerden S.O.S. veriyor. Resmi rakamlara göre 4 milyon gayri resmi kayıtlara göre en az 8 milyon 500 bin sığınmacı ülkede dağılmış şekilde yaşıyor. Bazı beyinsiz takımına göre o sığınmacılara kendi ülkelerinde kalan akrabaları her ay ve düzenli para yolluyor. Allah’ım nasıl yaparsın bilmiyorum ama beni bu kadar çok BEYİN fakiriyle aynı 99 kilometre kare içinde bulundurma! Sözde savaş var diye ülkemize tıkıştırılanlara güya o savaş bölgesinden hem de bol para yollanıyor. Bir insan böyle bir düşünceye nasıl inanır? Bu zeka makak maymununda olsa maymun utancından intihar eder. Diyelim ülkelerinde işler yolunda ve para gönderilecek kadar durumu yoluna koymuşlar burada işleri ne?

  Diğer bir sorun ülke kaynaklarının dağıtım şeklinde. Cüzdandaki 100 liranın 80 lirasını 3/5 kişiye geri kalanını milyonlarca insana dağıtayım dersen sokakta kendi kendine konuşan yüzbinler, evinde işyerinde ormanda intihar eden yüzlerce insan şaşırtıcı olmaz. Cinnet hali her günkü haber bültenlerine yansıyor. Fazla bir şey yapmayın insanları mutlu edin yeter. Yoksa değil okyanusta küvette bile kulaç atamazsınız!